Sabah ezanları okunmaya başladığında yatağından kalkıp elini yüzünü yıkadı. Aynada makasla bıyığını sünneti şerifeye uygun olarak düzeltirken uykunun bir uyanış ve düşlerin de gerçeğin ta kendisi olduğu fikri kafasını meşgul etmeye başlamıştı. Az önce uyanıp gözlerini gerçek dünyaya açarak yatağında gerinmeye başladığında belki de bir uykuya dalmıştı. Eğer bu doğruysa, şimdi gördüğü her şey bir düştü. Gördükleri ister gerçek ister düş olsun, bundan gerçeği ya da düşü gören bir özenin varlığı çıkıyordu. Şu durumda bütün bunları gören bir kişi olarak o, vardı. "Rendekar'ın dediği gibi ben varım" diyordu, "Peki ama ben kimim? ayna bana İhsan Efendi olduğumu söylüyor, rüyamdaki ayna ise Bünyamin olduğumu söylüyor. Ben kimim? Bütün bunları gören özne aslında kim?"
Sûre‐i Yûsuf’ta 19 önemli şahıs sahnededir. İnsanın da 19 önemli özelliği vardır. Bu yüzden besmele, 19 harflidir. Ve Kurʹanʹda 19ʹun katları sistematiği kurulmuştur. Kurʹanʹdaki 19ʹlar hikmetini «Kurʹan Mûcizeleri» kitabımda etraflıca açıklamıştım. Sûre‐i Yûsuf’taki 19 önemli şahsa gelince; bunlar ve insanda delâlet ettiği özellikler şöyle tanımlanabilir.
1) Hz. Yaʹkub: İnsanda tekabül ettiği hususiyet: Ruh
2) Hz. Yûsuf: İnsanda tekabül ettiği hususiyet: Kalp (Gönül)
3) Züleyha: İnsanda tekabül ettiği hususiyet: Nefs
4) Kıftir (Züleyhaʹnın eşi): İnsanda tekabül ettiği hususiyet: Dünya
5) Mısır sultanı: İnsanda tekabül ettiği hususiyet: Akıl
6) Bünyamin: İnsanda tekabül ettiği hususiyet: İman
7) Şarapçı: İnsanda tekabül ettiği hususiyet: İlim
8) Kervancı: İnsanda tekabül ettiği hususiyet: Menfaat
9) Hapishane arkadaşı: İnsanda tekabül ettiği hususiyet: Mantık
10–19) Yûsuf’un diğer Kardeşleri: Gurur, kin, hisset, meskenet, reyb (şüphe), cebânet, ihtiras, şehvet, seyyâliyet, zulüm.
Ebrehe, silahını temizleyen yeniçeriye adamın suçunu sorduğunda, onun vaktiyle Venedik balyosunun katibi olduğunu, ama sonradan meslek değiştirip cerrahlığa başladığını ve evinde bir cesedi kesip biçerken yakalandığını öğrendi. Bünyamin'e dönerek,
- "Görüyor musun?" dedi, "Bilme tutkusu insanları nasıl bir sona sürüklüyor. Görmek, duymak, bilmek ve öğrenmek isteyen şu zavallı cerraha gösterilmeyen saygı, sadece karanlığı, soğuğu ve sessizliği algılayan ve hiçliği bilen bir cesede gösteriliyor. Onu katleden bu insanlar evlerine döndüklerinde belki de çocuklarına Kubelik'in acı sonunu ibretle anlatacaklar ve bilginin tehlikelerini birer birer sayacaklar."
Oysa Büyük Efendi hissettiği sıkıntıyı biraz deşseydi, iktidarın acizlik, güçsüzlüğün ise dirim çağrışımlarıyla yüklü olduğunu fark edecek ve Bünyamin'in kendisine karşı taşıdığı üstünlüğü biraz olsun anlayabilecekti.
"Ben bu dünyaya bilmek için geldim. Benim için kutsal bir şey varsa o da bilgidir,gerek bu dünyanın, gerekse öte dünyanın bilgisi. Bu yüzden öğrendiklerimi akıl terazisinde tartıp doğru olup olmadıklarına bakarım."
-Peki sence tanrı dünyayı hangi şeyden yarattı?
-Elbette varolmayandan yarattı.
-Öyleyse üzerinde ki elbise nasıl ki yünden meydana geliyorsa,içinde yaşadığımız dünya da 'varolmayandan ' meydana geliyor. Iste biz buna 'yaratılmamış olan' diyoruz.
Arabaları Topkapısı’ndan geçip Divan Yolu’nda ilerlerken o hâlâ babasını düşünüyordu. Ayasofya önünde birbirleriyle vedalaştılar ve Bünyamin gücünün yettiği kadar hızlı yürüyüp Haliç’e indi. Bir kayığa binip Galata’ya geçti. Karaköy iskelesinden Yelkenci Hanı’na koşarak gittiğinde evlerinin yerinde yeller estiğini gördü. Yeniçerilerin paramparça