Burak Can Korkmaz

Burak Can Korkmaz
@burakcankorkmaz
Ben bu soğukluklarla donmuş dururken herkesin, hele hanımla Nigar'ın kahkahalarla güldüğünü görerek aramızdaki farkı düşündüm ve kendi kendime derin derin acıdım. Aman yarabbi! Bütün bu kalabalık içinde çölde garip ve avare kalmış, yolunu şaşırmış bir seyyah gibiyim. O kadar yalnızım, o kadar kendimi herkesten ayrı, herkesten başka buluyorum ki yavaş yavaş kalbimi bir korku, acı, büyük bir korku, "Ne yapacağım? Nasıl yapacağım?" korkusu harap ediyor. ... Evet, ne yapacağım, nasıl yaşayacağım? Neyde bir zevk bulacağım? Ben bu hayatı sevmiyorum. Bu insanları hep manasız, hep adi buluyorum! Kimi ve neyi sevebileceğim? Nasıl, nasıl? ... Fakat etrafımdaki hayatı, insanları, her şeyi adi, küçük bulursam benim kabahatim var mı? Bir kere, geldim geleli fikri benim fikrime uygun bir kimseye rast gelmedim. Beni anlayacak, bana mahrem hisler, samimi konuşmalarla zevk verecek hiçbir ruha tesadüf edemedim. ... Dünyada muhitine yabancı olmak kadar katlanılmaz bir felaket yoktur sanırım.
Reklam
İlkeli duruşunu korumak isteyen her yazar ve gazeteci doğrudan suçlamalarla değil toplumun genel yönelimiyle engellenir halde buluyor kendini. Basının birkaç zenginin elinde toplanması, radyo ve sinema tekeli, halkın kitap için para harcamaktaki gönülsüzlüğü, neredeyse her yazarın geçimini sağlamak için sipariş usulü ticari yazılar yazmak zorunda kalması... bunların hepsi yazarın zarar hanesine işliyor.
Fakat ömrümü kitap ticaretiyle geçirmek istemememin asıl nedeni o işi yaparken kitap sevgimi yitirmemdi. Bir kitapçı kitaplar hakkında yalan söylemek zorundadır ve bu da onlardan tiksinmesine yol açar; daha da kötüsü sürekli tozlarını almak ve bir oraya bir buraya taşımak zorunda olmasıdır.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
...Biliyorum ki sonra yine yalnız olacağım. Ve insanların arasında yalnız olmaktan daha korkunç bir şey yok.
"Sayısız insan, sessiz bir ümitsizliğin hakim olduğu hayatlar sürüyor. Başka seçenekleri olmadığını düşünüyorlar. Oysa uyanık ve sağlıklı ruhlar, güneşin pırıl pırıl doğduğunu hatırlar.," diyor Henry David Thoreau. Her gün halinden şikayet eden "sağlıklı ruhlar" aleminde, travma mağduru bir genç kız, bana geleceğe dair en pırıl pırıl umudu veriyor. Umut etmek için doğru zaman şimdi değilse ne zaman?
Sayfa 157Kitabı okudu
Reklam
Büyüdükçe anladım ki, insanların çoğu için sohbet içeriğinin doluluğu değil, sohbetin varlığı önemliydi. Sohbet ortamı, yalnız olmadıklarının kanıtıydı. Kendileriyle baş başa kalmaktan korkuyorlardı, çünkü o anlarda içlerindeki boşluğu görüyorlardı. Yalnız olmamakta toplumsal olarak başarılı olduklarının kanıtıydı. Ne kadar sosyalleşirlerse kendilerini o kadar başarılı hissediyorlardı, çünkü yalnızlıktan ve yalnız insanlardan öcü gibi korkuyorlardı. Seçilmiş yalnızlığın tadını bilmedikleri içindi bu. Kitaplar insanlardan daha zeki ve eğlenceliydi. Bunu kimseye söylememelisin, tuhaf olduğuna iyice ikna olurlar.
Sayfa 108Kitabı okudu
"Cesaret, ister ölümü göze alan askerinki ister okula giden çocuğunki olsun, tanıdık ve güvenli olanı bırakabilme gücü demektir." Rollo May, Kendini Arayan İnsan
Henüz çoğumuz hayatın özünü anlayamayarak havada saadet, kuyu dibinde cennet arayan, birbirimizden keramet bekleyen, boş şeylere kapılan, vaatlere aldanan saf kimseleriz. Bu dünya henüz büyük komik Moliére çağından üç adım ileri gitmedi. Daima üstadın ebedi komedyaları tekrarlanıp duruyor. Yalnız sahnenin dekorları değişti. Tarzlar başkalaştı. İnsanın mayası hep o maya... Kötüler daha kurnazlaştı. Birbirine zarar verme ilerledi. Fenalık büyüdü.
Hemen her yerde ve hele ilim ve irfanın zayıf bulunduğu memleletlerde hile, aldatmacayla daha çok iş görülür. Güya bütün insanlık yalanı, dolanı ortadan kovarak adalet ve hakikati en saygın makama geçirmek için uğraşıyor. Maazallah böyle bir felaket gerçekleşirse hep siyasetler, ticaretler, işlemler durur. Bütün dünya altüst olur. En akıllılarımız her gün aldanıyorlar. En akılsızlarımız her gün aldatıyorlar. ... Dolayısıyla ilim ve irfan çoraklığı içinde kavrulan memleketlerde değil, fen ve bilgide en ileri giden milletler arasında bile bugün bakıcılık, büyücülük, efsunculuk pozitif bilimlerden daha revaçtadır. Bugün diyelim ki bir milyon insan arasında ürkmeden hakikati gören ve cesaretle onu bağırabilen kaç düşünür vardır? İşte bu sayı, itirafından sıkılacağımız derecede azın da azıdır. Bu azınlık bu koca kitleyi nasıl uyandıracak?
Reklam
Dünyada hepimiz sallantılı, korkuluksuz bir köprüde yürür gibiyiz. Tutunacak bir şey olmadı mı insan yuvarlanır. Travmaylardaki tutamaklar gibi. Uzanır tutunurlar. Kimi zenginliğine tutunur; kimi müdürlüğüne; kimi işine, sanatına. Çocuklarına tutunanlar vardır. Herkes kendi tutamağının en iyi, en yüksek olduğuna inanır. Gülünçlüğünü fark etmez. ... Ben toplumdaki değerlerin ikiyüzlülüğünü, sahteliğini, gülünçlüğünü göreli beri, gülünç olmayan tek tutamağı arıyorum: Gerçek sevgiyi!
Sayfa 183Kitabı okudu
Olmuyordu. Huzurunu yaşadığı günde bulamayan insana kurtuluş yoktu.
Sayfa 175Kitabı okudu
Tek başına insan bedeninin boyutları da yetersizdir. Maske ve yüksek tabanlı ayakkabılar, yüzü temel öğelerinde silikleştiren ya da daha çok belli eden makyaj, abartan ya da basitleştiren giysi, bu evren her şeyi dış görünüş uğrunda harcar, yalnızca göz için yapılmıştır.
"Bana öyle büyük bir şefkat gösteriyordu ki galiba sırf onu hayal kırıklığına uğratmamak için uslu duruyordum." Şeker Portakalı, José Mauro de Vasconcelos
Sayfa 133Kitabı okudu
İlk öğretmenliğe başladığım yıl, yoğun bir çalışma içine girmiştim. Öğrenciler için araştırmalar yapıyor, özenle planlar hazırlıyor, okuldaki tüm öğrenciler için birçok etkinlik tasarlıyor; çocuklar için üretiyor, gecemi gündüzüme katıyordum. Sonradan öğrendim ki aylıkla ödüllendirme diye bir armağan varmış ve beni her gün takdir eden, "Sen geldin okula enerji geldi, hay yaşayasın!" diyen okul müdürü bu ödülü yıl boyu hiçbir üretimi olmayan bir öğretmene vermiş. O zaman anlıyorsunuz ki çalışmak ya da çalışmamak hiçbir şeyi değiştirmiyor.
480 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.