"Aşk, bir bedende iki kişi."
“Ey aşk...! bir mucize gerçekleştir şimdi
Şapkandan bir kumru havalansın
Bana öyle büyük ki bu kalp,
Gelsin yüreğime yuvalansın”
Kitabı okurken sımsıcak bir yürek buldum. Yaşam kavgasının molalarında, sıcacık bir poğaça, buğusu üstünde demli bir çay, sevgi ve vefayla beslenmiş hoş bir muhabbet, zifiri
Bu kaçıncı sevmem seni..
..dört oldu sanırım ..
Dörtleri sevmem aslında ..
her sey üçte bitmeli .. 1..2..3
üç benim uğurlu sayım..
bir dünya safsata yazılmış üç üzerine numaralojide..
çok da umurumda değil...
merak da etmiyorum artık derinlerdeki anlamları.. ..
..yoruldum
..oysaki ki en büyük özelliğidir kedinin "merak" ..
..ta ki
Dili çok güzel, sade ve akıcı. Altı çizilecek ve alıntı yapılabilecek yığınla satır dolu bir kitap. Şahsen ben okumaktan büyük keyif aldım, yaşamın her alanından izler buldum. Hiç bitmesin istediğim “Bir Delinin Senfonik Dokundurmaları” isimli şiirini aşağıya alıyorum.
-Sevgi,
Kilidi olmayan tek hazinedir.-
-Sevgisiz kalp ışık girmeyen mabet
İnsanı suç işlemeye iten toplumsal koşullar mıdır? Suç bazen toplumsal düzene bir protestodur. Toplumsal düzen bozuldukça suç da artar.
Tarihin Felsefesi kitabında Hegel, bir davranışın doğruluğuna ya da yanlışlığını, ancak kişinin vicdanının belirleyebileceğini savunuyor. Örneğin birinin kendi çıkarı uğruna cinayet işlemesi yanlış, çünkü
Yorgunsun… Bu dünyaya hiç de haberin olmadan geldin yıllar, yıllar önce. Bir ailenin en küçük üyesiydin o zamanlar. El bebek gül bebek büyütüldün. Ağladığın da oldu elbet, karnın acıktığında ya da altına yaptığında.. Herkes seni susturmak için pervane oluyordu etrafında, yüzünü güldürmek için yapmadıkları şebeklik kalmıyordu. Pek tabii üzüldüğün
2022/139. Kitap: Akşam Türküleri.
Afşar Timuçin'den Çöl, Destanlar, Böyle Söylenmeli Bizim Türkümüz, Savaşçı Türküleri, Boş Beşik, Ey Benim Güzel Sevdam, Bu Sevda Böyle Gider ve Arınmalar'dan sonra okuduğum 9. kitap.
Akşam Türküleri'nde şair, akşam temasından hareketle insanı derinden etkileyen aşk, sevda ve özlem gibi konulara
Adını duyduğumda çocukluğum gelir aklıma.
Türkçe ders kitaplarım gelir.
Onların kokusunu duyarım.
Buram buram Anadolu, doğa, halk kokar şiirleri, kokusundan tanırım...
"Şimdi bir rüzgar geçti buradan
Koştum ama yetişemedim.
Nerelerde gezmiş tozmuş
"Bütün yıldızlar sönmüş olabilir mi
Ondan mı karanlık gece
Yoksa içimde siirler mırıldanan bir yalnızlığın
Kör kütük gölgesi mi keyfe keder..
Bana güneş borçlu sabahlarım var
Boş limanda beklediğim yine yokluk sadece
Martılarin göç ettiği bir şehir gibiyim
Biraz yorgunum
Biraz kırgın
Belki biraz da hüzünlü..
Takılıp kaldığım bir zaman da kalmadı hiç
Kapanmaz bu yaralar şiirlerden ümitle
Sırtımda yamalı siyahtan bir hırka
Isıtmaz bedenimi bilirim
Küf kokan keşkelerin soğuğundan
Ve cinnet geçirmiş anıların
Feryadıdan koparamaz acıyı
Hiç bir kelam..
Hiç bir bakış.."
Elif
ı
her şey bir acının bilincine varmakla başladı.
bir taşı kaldırıp atmakla, bir kapıyı açmakla...
bir el, hep bir şeyler yazdı, biz doğduktan bu yana kağıtlara
şimdi bütün yaşadıklarım karalama kağıtlarında kaldı.
bir kalem kendi kendine yazar bu şiiri.
insanlar işlerine gider, ben acıya giderim.
bir günde bütün isalarımı çarmıha
Şu yirmi birinci asır var ya, bizi yaşlandırıyor. Şilan Avcı, "Biraz yorgunum. Yaşımdan yorgun, yaşımdan telaşlıyım bu günlerde." diyor ve ekliyor: "Kaç yaşındayım sahi? Saymadım bilmiyorum." Neyse ki bütün bu telaşeye rağmen, günümüze ışık olan şiirler, kitaplar var.. Esenle kalın..
Biraz yorgunum, kavgaları birikiyor insanın!
Her uzvundan ayrı ayrı taşıyor acısı zamanla!
Yaşımdan yorgun, yaşımdan telaşlıyım bugünlerde!
Kaç yaşındayım sahi saymadım, bilmiyorum!
Belki kırklarımdayım belki otuzlarımda!
Belki de doksan sene yuvarlandım bu dünyanın sırtında!
Hiç bilmiyorum! Hayat taviz vermediği hızı ve kavgasıyla akıp gidiyor!
Baharın rahiyasından akıp coşan çiçeklerle hatırlıyorum lise yıllarımızı!
Kimimize kış, kimimize bahar olup canıyla değen babalarımızı!
Bu memlekette insanlar belki de en çok baba sancısıyla inliyor, en çok baba deyince aklımıza gelir çocukluğumuz!
Mazinin araladığı perdeden sızıyor eski günler!
Onlarla kavgalı onlarla sevdalı olduğumuz!
En çok baba yokluğunun hüsranıyla kızıyormuş zaman ayrılığın yarasını!
İnsan baba olunca anlıyormuş babasını!
çünki yorgunum biraz
uzun bir yoldan gelmişim tabanlarım çatlak
gövdem kan içinde
yüreğim ağrıyor
eskitmişim bütün ilklerin sancılı başlangıcını
geçilmemiş bir yol ağzında vurulup kalmışsam böyle
1935'te
bir akşam. -bir salı akşamı sanırım.-
ahah ben salakım biraz galiba
kafiyeye ve ölüme inanırım.
bütün sular bir geçmiş'tir, bütün incelikler.
tchoban kolonyası ve karpuz lambalar.
kalın bir örgü saç, sandıktan çıkarılan
devrimlerin ve çarlistonun anısı.
uçsuz bucaksız bir trendeyim, trenler de bitmez ki.
ben bütün trenlere
ÖLÜMÜN BİR İNSANDA DOĞRULADIĞI
iyi ki geldiniz burada bulundunuz
her şey öyle uzun, biz soğuğuz ve
öyle solgunuz...
perdeleri kaldırdık. ölüm
ıslaktı dünyada. denizsiz bir salı günüydü.