Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
hizliresim.com/sqS7bp Meriç:O kadar kitap yazdım 1k'da sadece aşktan bahsedilen cümlelerim paylaşılıyor dertliyim Hawking:Bilim konusunda okunma oranı sitede çok az sorma ben de dertliyim Sabahattin:Madonna'yı okuyup duruyorlar sanki belediye ekmek kuyruklarında dağıtılıyor herkesin elinde biraz da Markopaşa'yı okuyun Kafka:Kardeşim böcek möcek bıraksınlar da Dava'yı okusunlar biraz. Kitabın sonu belirsiz kaldı diye sinirleniyorlar ama şu cümle bile kitabı okumaya değecek kadar heyecanlandırıyor insanı "Artık bana yönelik tehlikeden söz etmeyin.Tehlikeden ancak korkmak istediğimde korkarım." Tolstoy:Savaş ve Barış'ı kırpa kırpa 72 sayfalık versiyona düşürdü bunlar. Kitap dile gelse bana "kendime benzemiyorum" diye bağıracak neredeyse Halide:Mandayı savundum tamam ama bu hatam dışında birçok doğrum da var neden bu başarılardan da bahsetmiyor bunlar? Nfk: Siteyi falan şimdi bırakın da Büyük Doğu yine kapandı yakında tekrar açacağım yazar mısın yeni sayıda Nazım? Nazım: Bırak beni Necip. Kime şiir yazacaktım onu bile unutturdunuz kardeşim bana Edip: Bana da sandalye çekin ben de geliyorum "Masa da masaymış ha"
“Biz kahramanca davranmada da hodbinlik sahası dışına çıkmıyoruz, zira başkaları uğruna ölenler bile büyük ve güzel olanı sadece kendileri için seçerler.” Aristoteles
Sayfa 186 - Yarın Yayınları, hodbinlik: bencillikKitabı okudu
Reklam
Amerika ‘da Temiz Olmak
Modern Amerika’daki ırk hiyerarşisini sürdüren şey de benzer bir kısır döngüdür. Avrupalı fatihler 16. yüzyıldan 18. yüzyıla dek, milyonlarca Afrikalı köleyi madenlerde ve çiftliklerde çalıştırmak üzere Amerika’ya getirdi. Bu köleleri Avrupa ve Doğu Asya yerine Afrika’dan getirme kararı üç temel etkene dayanıyordu. Birincisi, Afrika daha yakındı ve haliyle köleleri Vietnam yerine Senegal’den ithal etmek daha ucuzdu. İkincisi, Afrika’da halihazırda çok gelişmiş bir köle ticareti sistemi mevcuttu ( köleler büyük ölçüde Ortadoğu’ya ihraç ediliyordu ), buna karşılık Avrupa’da kölelik neredeyse yoktu. Sıfırdan yeni bir pazar oluşturmak yerine zaten mevcut olan pazardan köle almak çok daha kolaydı. Üçüncüsü ve en önemlisi, Virginia, Haiti, ve Brezilya gibi yerlerdeki Amerikan çiftlikleri, sarıhumma ve sıtma gibi hastalıkların kol gezdiği yerlerdi ve bu hastalıkların kaynağı Afrika’ydı. Afrikalılar nesilden nesile bu hastalıklara bağışıklık kazanmıştı, buna karşılık Avrupalılar tamamen savunmasızdı ve kitleler halinde ölüyorlardı; çiftliğin parasını Avrupalı bir köle veya çırak yerine Afrikalı bir köleye yatırması daha akıllıcaydı.
390 syf.
9/10 puan verdi
·
17 günde okudu
Şah ve Sultan İkisi de aynı dehaya sahipti ve ikisi de cihangir olmak istiyordu. İkisinin de artık diğerine tahammülü yoktu ve ikisi de kendi varlığını diğerinin yokluğunda görmeye başlamıştı.(S:62) Her ikisi de büyük hükümdarlık kumaşından biçilmiş siyaset gömlekleri giyiyorlardı.(s:62) İkisi de yönetmek için yaratılmış bu adamlardan ikisinin de deha çapında yetenekleri vardı...(171) Biri daha şehzadeyken Osmanlı hükümdarı olmayı kafasına koyan Yavuz Sultan Selim, diğeri Safevi hükümdarı Şah İsmail. Doğu ile batının savaşı... Ve iki hükümdar Çaldıran Savaşı'nda karşı karşıya gelir. Kitapta Kamber, Şah İsmail'i Can Hüseyin de Yavuz Sultan Selim'i anlatmaktadır. Yazar iki hükümdarın siyasi ve askeri mücadelesinin yanı sıra, ikisinin de iyi ve kötü yanlarını, kişiliklerini iyi bir dille detaylıca anlatmış. Ayrıca kitapta sevginin her hali çok güzel anlatılmış. Yazar nasıl bu kadar derine inebilmiş demekten kendimi alamadım. Bunun yanı sıra iki hükümdarın mektupla atışmaları da çok hoştu. Müslüman ile müslümanın savaşını karşıt saflarda olan ikiz kardeşler Aka Hasan ve Can Hüseyin üzerinden anlatılması Çaldıran Savaşı'na farklı bir bakış açısı oluşturmuş.(Burada herkes biririni tanıyor, herkes aynı soydan, aynı boydan bir törenin kurallarına göre birbirini buluyor, kucaklıyor, vuruyor, öldürüyordu. s:231) İskender Pala'nın okuduğum ilk kitabı, çok etkilendim ve beğendim tavsiye ederim.
Şah ve Sultan
Şah ve Sultanİskender Pala · Kapı Yayınları · 202332,6bin okunma
431 syf.
7/10 puan verdi
Doğu-Batı karşılaştırması ve bu iki kültürden bir sentez yaratma çabası Tanzimat Dönemi'nden bu yana edebiyatımızın vazgeçemediği bir konu olarak güncelliğini koruyor. Piraye de bu tanımlamaya uygun aslında... İstanbul'dan Diyarbakır'a kadar uzanan bir aşk hikayemiz var kitabın ana kahramanı Piraye özelinde... Batılı ve güçlü bir kadın temsiliydi Piraye, hiçbir lafın altında kalmaz ve kendini ezdirmezdi. Ancak aşkın kapıyı aniden tıklatmasıyla gönlüne bir çiy tanesi gibi Haşim düştü. Haşim, bildiğiniz Anadolu kültüründen yetişmiş ve bağnaz düşüncelere sahip bir delikanlı! Piraye aşkı için çok seçimler, çok fedakarlıklar yaptı. Aşkı için güçlü kalmaya çalıştı. Ancak Haşim'de bunların karşılığı hiç olmadı. Doğu töresine karşı gelebilse, kararlığını ortaya koyabilse Haşim, belki bu senaryo yaşanabilirdi. Ancak kadını bir makine, eşya, beden olarak gören bir sistemde bu çok zor tabii... Hala bu sistemi savunan insanlarla günümüzde aynı havayı soluyoruz. Bu gerçekten canımı fazlasıyla acıtıyor. Yalın ve sürükleyici bir yazı diline sahip bu kitap, Piraye'nin aşkı ve yaşadıklarıyla yüreklerinizi burkacak. İçinde bulunduğumuz dünyada, kadınlar çok değerli ve önemli bizim için.. Ancak onlar sadece bedenen değil; duyguları, düşünceleri, hayalleri, yapacakları ve güçlü adımlarıyla da var. Onlar da özgür olmak, hayatlarını yaşamak istiyor. Gece 3'te bir sokakta rahatça yürüyebilmek istiyor, mini etek giymek istiyor rahatça en basitinden... Onların hak ve özgürlükleri her şeyden önemli. Ancak bu bilinçle algılarımızı açarsak bizden bir şeyler olabilir. Kadınlarımıza duyduğum saygı gerçekten çok büyük...
Piraye
PirayeCanan Tan · Altın Kitaplar · 201344,6bin okunma
Ben insanım Filistin, Arakan, Doğu Türkistan da yaşananlara karşı elimden geleni yapmaya çalışıyorum Ben insanım Zulüm görenleri din dil ırk olarak ayrıştırmıyorum Ben insanım Çevremde olunca tepki gösterdiğim şeylere, başkaları yaşayınca da tepki gösteriyorum Ben insanım Büyük küçük her şiddet, zulüm ve savaşa karşıyım Ben insanım İnsan hakları diye zırlayıp, konu başka insanlar olunca bilmemezlikten gelmiyorum Ben insanım Her insanın hayvanın hakkı olduğunu ve bu hakkı kimsenin gaspetmemesi gerektiğini biliyor ve savunuyorum Ben insanım Benim derdim bana yeter banane diyip geçmiyorum Ve ben insanım Merhametimi, vicdanımı, sağduyumu kaybetmemek için direniyorum Elimden geldiğince yazmaya, konuşmaya, hatırlatmaya, boykot etmeye, yardım etmeye veya edilmesine vesile olmaya çalışıyorum. Çünkü ben olanlara göz yumamıyorum ve göz yumulmasına müsaade etmek istemiyorum.
Reklam
İnsan öyle elle tutulur bir duyguya kapılıyor ki, sanki Stalin'in aleyhinde istediğiniz gibi davranabilirsiniz ama Lenin'in dokunulmazlığı varmış gibi. Ben pek çok kişiyle Stalin hakkında konuştum. Bana öyle geldi ki, karmaşık bir tahlilin ardında o miti korumaya çalışarak, büyük bir özgürlük içinde kendilerini ifade ediyorlardı. Ama Moskova'da konuştuğumuz istisnasız herkes bize şöyle dedi: "Şimdi artık işler değişti." Tesadüfen rastladığımız Leningrad'lı bir müzik öğretmenine, şimdiki zamanla geçmiş arasında ne gibi bir fark olduğunu sorduk. Bir saniye bile tereddüt etmedi: "Aradaki fark, şimdi inanıyor olmamız," dedi. Stalin'in aleyhinde duyduğum en ilginç suçlama buydu.
Sayfa 112 - Can Yayınları, 3. Baskı: Kasım 2016 - İstanbul
Gündeme dair
2) Yıllardır doğruyu yanlış kişilerle savunmadınız mı? Bu ülkenin vatansever yazarlarına, sanatçılarına, Devrimci gençlerine, komünist, vatan haini diye haksızlık yapmadınız mı? Ne demişti Nazım Hikmet: Vatan, amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması topuysa, Vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan, ben vatan hainiyim! Nazım
PEYGAMBERİMİZDEN MUHTEŞEM BİR HATIRLATMA: SEKÜLERLİĞE KARŞI UYANIK OLUN! Elbette hadiste bu ifade yok! Ancak şimdi zikredeceğim hadis ilginç bir şekilde bize sekülerliğin Müslüman zihnine nasıl bulaşabileceğine dair fikirler veriyor. Hadis söyle: Rasûlullah (s.a.v) bir sahâbîsi ile karşılaşmıştı. Ona: “Nasılsın?” diye sordu. O da “İyiyim” dedi.
152 syf.
·
Puan vermedi
Bugün Miraç Kandili. Kendiniz mübarek, gönlünüzden geçen güzel dualarınız kabul olsun inşallah. "Korona virüsle birlikte dünyada yaşayan herkesin hastalık ve hastalıkla mücadele etmenin önemini konuştuğu bu dönem de kanser hastalarının da sesi duyulsun diye yazdım bu eseri. Dünyada her yıl ortalama on iki milyon insana kanser teşhisi konulduğu ve ortalama yedi buçuk milyon insanın bundan dolayı yaşamını yitirdiği bir hayatta kansere karşı savaşımı sizinle paylaşmak istedim." diyor kitabımızın yazarı. Otobiyografik olarak yazılmış kitapta, ben dilli anlatım kendisini gösteriyor. Yazarımız kendi hayat öyküsünü, özellikle de kanser ile mücadele ile geçen 14 yılını anlatıyor kitapta. Doğu ile batı arasında sıkışıp kalmış, dönemin siyasal , sosyal ve ekonomik etkisini yaşayan bir ilçede doğan, gelişimsel olarak geri olduğu ve sağlıksız yapsı ailesi tarafından gözlenen minik Ömer önce ilçe hastanesine götürülüyir. Orada üst solunum yolları tanısı konuluyor. Ancak iyileşmediği gibi durumu her geçen gün kötüye giden çocuk ve ailesini il merkezi, Adana, Diyarbakır ve Ankara'da ki hastanelerde geçen 14 yıl, büyük cerrahi operasyonlar, tekrarlayan kemoterapi ve radyoterapi süreçleri, iki kez yaşanan metastaz ve sonunda kurtuluş bekler. Sevgi, umut, inanc ve sabırla geçen 14 yılı okuyoruz kitapta. Kitabın sonunda yer alan bir mektup var ki, o kadar samimi bir iç döküş ki beni çok çok duygulandırdı. Edebi olarak eksiklikleri bulunsa da değinilmiş olan konu ve verdiği mesajlar açısından güzel bir kitaptı.
Kurtuluş
KurtuluşÖmer Çelebi · Hayykitap · 202110 okunma
1.000 öğeden 981 ile 990 arasındakiler gösteriliyor.