Sabah kalk, hemen üstünü giyin, çay salonuna berbat bir çay içmeye git. Bizde böyle mi bu işler! Acele etmeden yataktan kalkarsın, bir şeylere kızarsın, biraz dırdır edersin, iyice kendine gelirsin, her şeyi etraflıca düşünür, acele etmezsin.
sen beni öpersen belki de ben fransız olurum
şehre inerim bir sinema yağmura çalar
otomobil icad olunur, zarifoğlu ölür
dünyadaki tüm zenciler kırk yaşından büyüktür.
-senegalliler dahil değil
sen beni öpersen belki de bulvarlar iltihablanır
çağdaş coğrafyalarda üretir cesetlerini siyaset bilimi
o vakit bir sufiyi darplarla gebertebilirsin
hayat
o bir çay istemişti, trenin içinde
biz tren yolcusuyduk, çölün içinde
ben yalnız kalmıştım, senin içinde
oysa kaç kişinin yerine sevmiştim seni!
aşkı geçtik, gözlerini açabilirsin
o bir dile sığınmıştı, sözü içinde
yolu yoluma çıkmıştı, çölü içinde
ben eski kalmıştım, senin içinde
oysa kaç çocuğun yerine övmüştüm seni!
düşü geçtik, kendine bakabilirsin
o bir bende kırılmıştı, hayli içimde
ıssız otağ kurulmuştu, canım içinde
oysa kaç bahçe yerine açmıştım seni!
kimi geçtik, kimseye sorabilirsin
"Bir şeyler yedin mi?" diye sordu Kumru.
"Hayır, sen yemişsindir umarım."
"Seni bekledim.'' dedi Kumru, "Ne istersin, ne yiyelim?"
Uraz başını kaldırıp caddeye söylece bir bakıverdi ve düşüncesizce konuştu.
"Kumru." dedi.
Kumru başını çevirip şaşkınlıkla Uraz'a baktı.
"Efendim?" dedi.
"Kumru," diye tekrar etti Uraz dalgınlıkla yürümeye devam ederken,
"Kumru yiyebilirim ben."
Tam o an kurduğu cümlenin içindeki kelime oyunu kafasına dank etti ve kendisini tutamayıp gülerek Kumru'ya döndü. Kumru da kendisini tutamadı ve gülmemek için dudaklarını birbirine bastırmak zorunda kaldı.
"Özür dilerim!" dedi Uraz gülerek, "Yemin ederim ismini düşünerek söylemedim! Şuradaki kafenin önündeki tabelayı okudum. "Ayvalık Tostu ve Kumru" yazısını görünce canım kumru çekti. Öyle söyleyiverdim.''
"Peki!" dedi Kumru, "O zaman ben Ayvalık tostu yerim, sen de kumru mu yiyeceksin?"
"Sana ayıp olmayacaksa evet." dedi Uraz.
Gülüşerek yolun karşısına geçtiler.
"Bir de çay içelim,'' diyordu Kumru kafeye doğru yürürken, "Canım o kadar çay çekti ki!"
Aldatılmanın, kandırılmanın kadınsı içe kapanıklığı üzerime geldi. Hiç yapmadığım şekilde çay demleyip köşeye çekilmek, rahmetli Hüseyin Rahmi gibi dantel örmek istedi canım. Ne huzurluymuş aldatılmak, aldatmanın kasırgalarından hiçbiri yok, müthiş bir sükunet, temizlik duygusu, adeta şükredecek bir halde olma, munislik ve saffet ile odamı doldurdu.
(...)
Aldatılmada insandan umudu kesmenin eşsiz huzuru vardı. İnsandan kesilen umut, tanrıya yaklaştırıyordu. İnsandan ve dünyadan bir şeyler ummak, hele bulmak hatta olur ki sürprizlerle karşılaşmak ise eh artık başkaya gerek bırakmıyordu. Böyle bırakılıp unutuluverenin, tekrar bulunma umudu, bulunup değerli sayılma umudu ya da artık kaybolup tükenme umudu... Ah aldatılmak, hiçbir kucak bütünümü böyle sarmadı.
Fikret Dağlı
Orta gelirinin üstünde sayılabilecek bir gelire sahip ailenin,tek çocuğu olarak dünyaya gelen Adem in babası bürokrat,annesi üniversitede Tarih bölümünde Profesördü.
Yaşadığı şehir sakin ve elit sayılabilecek bir mahalleydi.Parmakla gösterilen,başarılı bir öğrenci olduğu icin üniversiteside Hukuk bölümünü kazanmıştı.
Edebiyat
O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler,
arkalarında doldurulması mümkün olmayan boşluklar
bırakılmasaydı eğer.
Dayanılması o kadar da zor değildir,
büyük ayrılıklar bile, en güzel yerde başlatılsaydı eğer.
Utanılacak bir şey değildir ağlamak,
yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer.
Yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık,
çalınan birinin
EFELYA'dan...
........
Elif, Ferhat'ı daha yakından tanımak için, çocukluğuna dair hatıralarını anlatmasını istedi ondan; sonra sesine bir avuç fesleğen katıp:
“Dur, önce anneni anlat, çok merak ediyorum, yaşıyor değil mi?”
“Yaşıyor değil mi?” cümlesiyle Ferhat birdenbire dağılmıştı.
“Hayır, yaşamıyor; çocukken kaybettim
Şu an ömrümde geldiğim en tuhaf kitap kafedeyim. Öyle bi oturup çay içeyim diye geldim, yan masamda amcalar var, herkes ezbere ayetler okuyor, tartışıyorlar falan. Biri diyor ben medinedeyken....biri diyor biz medineye proje için gittiğimizde... kendisi de mühendismiş anladığım kadarıyla. Ortamdaki herkes yürüyen bir kitap gibi. Mesela şu an felsefî bi şeyler konuşuyorlar da ben anlamıyorum tabi hdjdjd tövbe tövbe
"O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler,
arkalarında doldurulması
mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer.
Dayanılması o kadar da zor değildir, büyük ayrılıklar bile,
en güzel yerde başlatılsaydı eğer.
Utanılacak bir şey değildir ağlamak,
yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer
Yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık,
çalınan