Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Profesör Doğan Kuban'ın Konferansından
"Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır" sözünü, ben her türlü dogmatik tutumu reddeden bir anlayışın ifadesi olarak görüyorum.
Sayfa 153 - Tubitak YayınlarıKitabı okudu
Evet, Hálık-ı Zü’l-Celâl, bin bir isim ve sıfatıyla mevcûdâtı bidâyeten halkeder. Onları dâire-i ilm-i İlâhîsinden dâire-i kudrete çıkarır. Böylece, onlara vücûd-i háricî giydirir. Sonra o yarattığı mahlûkátı öldürür, Kıyâmet hengâmında ise bütün bütün yok eder. Ya‘nî, dâire-i kudretten dâire-i ilme gönderir. Daha sonra onları haşir sabâhında tekrâr iáde eder. Ya‘nî, dâire-i ilimden dâire-i kudrete çıkarır. Onlara yeniden vücûd bahşetmekle, onları ebedî bir hayâta mazhar eder. Mahlûkátı yeniden dâire-i ilimden, dâire-i kudrete geri getirmek, onları ebedî bir hayâta mazhar etmek, O’na göre pek kolaydır. Hálık-ı kâinâtın kudretine nisbeten, bütün mahlûkátı ilk def‘a yaratmak ile ikinci kez tekrâr vücûda getirmek müsâvîdir. Dilerse hepsini bir ânda var da edebilir, yok da edebilir. Bizim aklımıza göre ise, bir şeyi iáde etmek, bir şeyi yoktan var etmeğe nisbeten daha kolaydır. Artık, her şeyi hîç yoktan îcâda kádir olan o Zât-ı Zü’l-Celâl, mevcûdâtı öldürdükten ve Kıyâmet hengâmında dâire-i ilme gönderdikten sonra, onları tekrâr geri getirmeye kádir değil midir? Elbette kádirdir.
Reklam
Aslında doğan'ın cansız ve düşüncesiz olduğu, ilk insanların düşünmedikleri ve kendilerini koruma açısından düşünemeyecekleri ve aslında düşünememeleri gereken bir gerçekti. Eğer İnsan henüz kendisini koruyacak hiçbir şeyi olmadığı çağlarda içinde yaşadığı doğada yalnız olduğunun bilincine varsaydı, sanırım korkudan yaşamını sürdüremezdi.
Sayfa 35 - İnkılapKitabı okudu
12 Mayıs 1970 tarihli mektub'tan iktibastır.
Zelzele, bu yıl da Garbî Anadolu’yu izn-i İlâhî ile te’sîri altına aldı. Bunlar, îkázât-ı İlâhiyyedir. Celâl tecellîsidir. İsm-i Celâl tecellî ediyor, uyanmak, istiğfâr etmek gerekiyor. Alláh, âfât-ı Arzıyye-i semâviyyeden  korusun. Âmîn.
Mustafa Kemal'in kafasında doğan ve onun icraatıyla fiil haline geçen Türk Aydınlanması, genç Maarif Vekili Hasan Ali Yücel'in elinde, adeta Atatürk ölmemişcesine devam etmiş­tir, edebilmiştir; çünkü, Hasan-Ali Atatürk'ün fikirlerini ve amaçlarını O'nun bilfiil liderliğine ihtiyaç göstermeyecek derecede biliyordu; çünkü, Hasan-Ali'nin bilim, kültür ve eğitim konusundaki görüşleri Mustafa Kemal'den bağımsız olarak, Mustafa Kemal'inkilerle neredeyse bire bir örtüşüyordu; çünkü her ikisinin de temel felsefi varsayımları, birbirinden ba­ğımsız olarak birbirinin aynıydı.
Öyleyse kaza kader üzerinde hüküm sahibiyken kazanın kader üzerinde hükmü yoktur. Onun hükmü takdir edilendedir ve o kazanın hükmüne bağlıdır, Öyleyse kaza, hakim iken kader vakti belirleyendir. Kader, el-Mukit isminden hareketle eşya hakkındaki vaktin belirlenmesidir. Allah şöyle der: ‘Allah her şeyi mukit’tir.’32* . Bu menzili Konya’da
Reklam
... Tunuslu bir psikanalist, İslam dünyasının içinde bulunduğu ruh halinden söz ederken bu durum için "kendi olma ümitsizliği" ifadesini kullanıyordu. Kendi olmaktan doğan ümitsizlik, bir kendini beğenmeme hali... Aynı noktadan hareketle, Celal Ali Ahmet, "Garpzede", Cemil Meriç de "müstağrip" ifadesini kullanıyor. Sözü edilen bir şekilde Batı'nın tokadını yemiş, bu taarruz karşısında sersemlemiş bir insan tipi. Fakat bir sonraki tokat aşk edileceği zaman o eli tutmak yerine yanağını dönüyor bu sefer, yani gönüllü olarak uzatıyor.
Sayfa 192 - Turkuvaz KitapKitabı okudu
Celâl Bayar gibi Atatürk'ün yakını olan İttihatçı Tevfik Rüştü Aras, Bolşevikliğin sembolü olan kırmızı kalpakla dolaşmaktadır. İttihatçı Hakkı Behiç, 'Bolşevik İslam Birliği' peşindedir. İngilizlerce Bolşeviklikle suçlanan eski Türk Yurtçularından Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal Tengirşenk, ülkemizin Bolşevikliğini olası saymaktadır. İttihatçılardan ünlü Fatih Hoca, 'Bolşevik olamayız, ama sosyalist olalım' demektedir.
Enis Behiç Koryürek
Hiç olmazsa 4 kaşık yoğurt yemesi için kendisine ricada bulundum. Beni kırmadı. Zorla yutkunduğunu görüyordum. Üçüncü kaşığı aldıktan sonra, "Bana bir fenalık geliyor" dedi. Çok telaşlandım. Yakın arkadaşlarına telefonlar açtım. Prof. Osman Berki'nin hanımı geldi. Onunla Enisciğimi sandalyeden alıp sedire uzattık. Bana "Niçin sen bu kadar telaş ediyorsun?"dedi. "Kımıldama" dedim. Uzandığı sedirde Kuran'dan uzun uzun sureler okudu. Sonra gözlerini yumdu ve dimağ kanamasından gitmişti. Yakın arkadaşlarından Celal Bayar, Avni Doğan, Nusret Karasu başındaydılar.
218 öğeden 141 ile 150 arasındakiler gösteriliyor.