Büyük Harp'ten önceki yıllarda Erzurum'da yaşayan Kolağası Ali Rıza Bey de, gelecek şöhretini eğer bu repertuar tamamiyle diske ve tele alınmışsa Faruk Kaleli'ye borçlu kalacaktır. Hasankale ılıcasında kubbeyi tepesinden atacak kadar gür sesiyle besteler okuyan bu coşkun adamın tekke şiirinin tarihinde bir yeri olması lâzımdır. Onun şair Fâizi'nin:
Taam ü emn ü âsâyiş gibi bir nimetim vardır.
mısraını ihtiva eden gazelini tahmis ederek yaptığı beste:
Ey gönül, içmek dilersen cam-ı Cem
Dem bu demdir, dem bu demdir, dem bu dem.
diye başlayan nefes, unutulmaması gereken eserlerdendir.
Şimdi o kadar sene üzerinden bütün bu besteleri, mayaları, hoyratları, Zihnî, Sümmânî, ağızlarını dinlediğim zaman bakıyorum, musikinin, nağmenin bir topluluğun hayatındaki yerini anlıyorum:
Bâkî kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş
diyorum. Çünkü nağmenin kadehi kendisine boşaltılanı sonuna kadar saklıyor.
"Namaz camidir” / “es-Salatü Câmiatün”
Bu söz bir hadisi şeriftir. “Namaz toplayıcıdır”, demektir. Bu toplayıcılığı iki şekilde anlayabiliriz:
1. Namaz insanları bir araya toplar, birlik olmalarını ve toplu düşünmelerini sağlar. Birbirlerini tanımalarını ve birbirleriyle ilgilenmelerini sağlar. Sosyal ilişkilerini düzenlemiş olur. Camiye de, insanları topladığı için cami denmiştir. Cem evi’ndeki cem de aynı anlamdadır ve İslamî bir kavramdır.
2. Namaz bütün ibadetlerden birer parça barındırır ve hepsini bir araya toplamış olur. İbadet deyince namazın dışında ilk akla gelenler şunlardır:
Oruç, zekât, hac, cihat, zikir ve fikir (tefekkür).
"Doğru namaz kılan insan bu ibadetlerin hepsinden bir nebze yapmış olur."
Mesela namazda Kuranı Kerim okunur. Bu, hem bir zikir hem bir fikirdir. Allah (cc) “beni zikretmek/hatırlamak için namaz kılın” buyurur.
Güçtür hatırlamak sana ram olduğum demi,
(Ey her bakışta bir daha ilhamı râm eden!
Bir yerde, bezm-i canda mı, dîvân-ı Cem'de mi
Bir yerde görmüşüm seni dünyâmı görmeden.
Allah’ın sıfatı olan kelam, kendisinin istediği kişiye ilminin sırlarını ifade etmesi ve aktarması dışında bir şey değildir. Kur’an gibi harf ve kelimelerden oluşan ve inen kitaplar da Allah’ın kelamıdır. Ancak bu kitaplar ifade ve aktarmanın bazı suretlerindendirler. İlim, irâde ve kudret vasıtasıyla misal âleminde657 yani gaip ve şehadet âlemlerini cem’ eden berzah âleminde bazı misali surî mecallerden kendisine layık olduğu üzere açığa çıkmıştır.
Güçtür hatırlamak sana ram olduğum demi,
(Ey her bakışta bir daha ilhamı râm eden!
Bir yerde, bezm-i canda mı, dîvân-ı Cem'de mi
Bir yerde görmüşüm seni dünyâmı görmeden..
Târihi sende başladı âlemde ömrümün,
'Kaydetti her geçen güne aşkın bir irtifa;
Her derde panzehir gelen ulvî tebessümün
Bir bir çiçekle kaynamış efsunlu bir şifâ...
Her milletin kendine has bir vasfı vardır. Türk milletinin tarih boylarından beri en bâriz vasfı askerliği ve devlet kuruculuğudur. Bu Türkler için âdeta bir Allah vergisidir. Bir kendini bilmez Türk düşmanı (Türklerin geçtiği yerde ot bitmez) demiş, halbuki tarih bize gösteriyor ki: Türklerin gelip geçtiği,oturup konduğu her ülkede medeniyetler
Güçtür hatırlamak sana râm olduğum demi,
(Ey her bakışta bir daha ilhamı râm eden!)
Bir yerde, bezm-i canda mı, dîvân-ı Cem'de mi
Bir yerde görmüşüm seni dünyâmı görmeden.
Güçtür hatırlamak sana ram olduğum demi,
Ey her bakışta bir daha ilhamı ram eden!
Bir yerde, bezm-i canda mı, dîvân-ı Cem'de mi,
Bir yerde görmüşüm seni dünyâmı görmeden.
Târîhi sende başladı âlemde ömrümün, Kaydetti her geçen güne aşkın bir irtifa;
Her derde panzehir gelen ulvî tebessümün
Bin bir çiçekle kaynamış efsunlu bir şifa.
Gönlüm ayak sesinde, gözüm merdivendedir;
Bir kavmi yok resûle tecelli zamânısın;
En lâyemût eserlerin ilhâmı sendedir,
En muhteşem kasidelerin kahramânısın!
Ferman sürer seninle bu âlemde hüsn u ân,
Sensiz kalan gönül, kalan ömrünce yas taşır;
Destan değil, hikâye değil, senden ayrılan,
Ömrün bütün bedîalarından uzaklaşır!
Güçtür hatırlamak sana râm olduğum demi,
Ey her bakışta bir daha ilhâmı râm eden!
Bir yerde, bezm-i canda mı, dîvân-ı Cem' de mi,
Bir yerde görmüştüm seni dünyâmı görmeden.
Tarihi sende başladı âlemde ömrümün,
Kaydetti her geçen güne aşkın bir irtifa;
Her derde panzehir gelen ulvi tebessümün
Bin bir çiçekle kaynamış efsunlu bir şifa.
Güçtür hatırlamak sana ram olduğum demi,
(Ey her bakışta bir daha ilhamı râm eden!
Bir yerde, bezm-i canda mı, dîvân-ı Cem'de mi
Bir yerde görmüşüm seni dünyâmı görmeden.
Târihi sende başladı âlemde ömrümün,
'Kaydetti her geçen güne aşkın bir irtifa;
Her derde panzehir gelen ulvî tebessümün
Bir bir çiçekle kaynamış efsunlu bir şifâ.
Neden işler romanlarda olduğu gibi
yürümüyordu?
Neden gerçek hayatta güzel kızlar otomobillerine biniyor ve basıp gidiyorlardı? Neden biz zavallı tamirci çırakları sürekli Cem Karaca dinliyorduk?