Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
İyi beslenme, iyi bakım ve yaşam koşulları ergenlik çağını geçen yüzyıla göre daha erken yaşlara indirmiş ancak toplumsal olgunlaşma yıllarını uzatmıştır. Bu nedenle gençlik çağı, ilk büyüme ve cinsel değişmelerle başlamakta ancak cinsel olgunlaşmayla sona ermemekte, büyümenin durduğu 20 hatta 25 yaşına kadar uzamaktadır.
Sayfa 25
Oğlanlar sonsuza dek olgunlaşmamış kalırken, kızlar ezelden beri olgun
Oğlan çocuklarında geleneksel inisiyasyonun sonu çocuksu bir durgunluğa yol açar ki bu "İdea'sız bir yaşam" diye adlandırılabilir. Kızlarda ise kız ile kadın arasındaki, genç kız ile anne kadın arasındaki (erkek ve evlilik ) dışsal ayrımın yokluğu, erken olgunlaşmış denebilecek bir dişiliğin içkin inşasına yol açar. Dahası: Oğlan
Sayfa 73 - Sel, Red KitaplığıKitabı okudu
Reklam
Böylece erkek çocuk babası ile birlikte oldukça, oyun arkadaşları olarak erkek çocuklarla birlikte oldukça veya bir kız çocuğu kız çocuklarla yakın bir iletişim içine girdikçe, cinsel kimliğin olgunlaşma süreci tamamlanıyor demektir.
Sayfa 30 - Selis KitaplarKitabı okudu
176 syf.
8/10 puan verdi
·
8 saatte okudu
Çok güzel bir otobiyografik roman Oegstgeest’e Dönüş. Kitabın ilk sayfasında yazarın kısa biyografisini okuyarak başlayınca anlıyorsunuz; sanki bu biyografide merak ettiğiniz tüm detayları anlatıyor kitapta da, boşlukları dolduruyor Jan Wolkers. Oldukça da filtresiz ve samimi bir şekilde yapıyor bunu. Küçük bir Hollanda kasabasında, oldukça
Oegstgeest'e Dönüş
Oegstgeest'e DönüşJan Wolkers · Ayrıntı Yayınları · 201224 okunma
Tüm kendilik gelişim süreci, ergenlik, yetişkinlik ve cinsel olgunlaşma taleplerinin ışığında ergenliğin, çocukluğun kendilik imgesini denemek, seçmek ve bütünlemek zorunda olduğu ergenlik kimlik krizi ile sonuçlanır. Nihai kendilik, bireyin çocukluğundan çıkan herhangi yüksek bir özdeşim olarak ergenlik sonunda sabitlenir. Kendilik, çocukluk kendilik imgesinin özdeşim döneminde sabitlenmesine rağmen devam eden gelişimsel değişime açık kalır.
Sayfa 94 - Litera YayıncılıkKitabı okudu
Üreten, hayat veren kadının memelerinin büyümesi aslında çok daha önceleri, bir kız çocuğuyken, cinsel olgunlaşma çağında başladı. Ama kadının doğasına ait biyolojik özellikler ataerkinin buyurgan tavrından nasibini aldı. Doğurganlığın görünür temsilcisi memeler de ne yazık ki kadının, bedenine duyduğu utancın bir parçası olup çıktı. Memeler kız çocuğunda bir yük haline geldi; saklamak onu kamburlaştırdı, postürünü bozdu, sevgisini zedeledi. Meme yerine göğüs demek utancı körükledi, negatif hipnozlara yol açtı. Oysa çok uzaklarda değil kendi coğrafyamıza, Anadolu topraklarına baktığımızda Kibele'nin doğurganlık ve bereketle ilişkilendirilen, analığı, dişiliği, hayatın devamlılığını simgeleyen memelerin tüm açıklığıyla sergilenmesi düşündürücü değil mi? "Doğa Ana" yani doğuran ana, Yunan mitolojisinde de kırk memeli Artemis olarak simgelenmiş. Kadın cinsiyetinin en görünür biyolojik yansımsı memelerin ne anlama geldiği bu kadar açıkken günümüzde utanılacak bir hale gelmesini ataerkiden başka neyle açıklayabiliriz ki? Doğalında hayat veren (kadın) karşında kendini konumlamaya çabalayan eril bilincin eseri... Biyolojik cinsiyetten başlayarak kadın kimliğine varana kadar onun varlığını zedelemek ataerkinin yapmayı en iyi bildiği şey desem abartmış olmam. Nedeni ise çok açık: Kadının doğurucu özeliğini bir tehlike gibi gören erkek, çizdiği sınırlar çerçevesinde kadına rol biçerse onu kontrol altında tutabilir, kendini var edebilir.
Reklam
Çocuklukta yer alan baştan çıkarılma sahnesinin travmatik hale gelmesi, öznenin buluğ çağına girmiş olmasından kaynaklanır. Buluğ çağıyla birlikte gelen cinsel tasarımlar ve cinsel olgunlaşma sayesinde, özne çocuklukta maruz kaldığı cinsel eylemi tasarımlama ve anlama kapasitesine erişir. Yani bu sonradan bir anlamlandırmadır.
Cinsel olanla dinsel olanın birbirleriyle catışıp çatışmadığına, birbirlerine karşıt olup olmadıklarına gelince, bunu da şöyle yanıtlayabilirim: ne denli zo­runlu, ne deni kuşkulu (bize) olursa olsun, yaşamın her öğesi, ya da her aşaması değişmeye elverişlidir ve gercekten de, bizim olgunlaşma sürecimize ve anlayış cizgimize uygun olarak, başka düzeylere de dönüşebilmelidir.
120 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
5 günde okudu
Freud’un bu kitabı Otto Rank’ın Doğum Travması adlı kitabına bir yanıt olarak yazmıştır. Kitabı 10 bölüme ayırarak inceleyebiliriz. Birinci bölümde: Ketlenme ve semptomlar arasındaki bağlantılar. İkinci bölümde: Egoyu kaygının alanı olarak nitelendirerek, bastırma ile kaygı ilişkisi. Üçüncü bölüm: ego ve süperego. Dördüncü bölüm: Küçük Hans
Tutukluk Semptom ve Kaygı
Tutukluk Semptom ve KaygıSigmund Freud · Oda Yayınları · 201941 okunma
376 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
spoiler “hâlâ mı erdem!” marquis de sade (marki dö sad), her şeyden önce önyargıya karşı savaşın onurlu, tutkulu, yılmaz ve sarsılmaz bir neferiydi. bu niteliğinden hareketle sade, onu okumadan önce önyargılarını bir kenara bırakmayanları, anlattığı öykülerdeki vahşet, derin şehvet duyguları ve sadizm unsurlarıyla egale etmeyi başaracağının
Justine
JustineMarquis de Sade · İthaki Yayınları · 2022286 okunma
Reklam
Travma, ona maruz kalan çocuğun üzerine etkisini kazır. Çocuk o anda travma tarafından hangi biçimde etkilenmiş olduğunu tam olarak anlayamamış olduğundan, travmanın kendi öznelliği üzerinde yaratacağı o etkiyi/sonucu henüz bilemez. Bunun için cinsel olgunlaşma ve entelektüel gelişim düzeylerinde puberte-sonrası cinselliğin etki ve sonuçlarını beklemek gerekecektir.
Sayfa 203 - İletişim YayınlarıKitabı okudu
500 syf.
·
Puan vermedi
Bu bir Caravaggio yazısıdır ve bolca spoiler içerir!!!
“Nec Spe, Nec Metu” “Umut etmeden ve korkmadan yaşa.” Michalengelo Merisi, namı diğer Caravaggio, 29 Eylül 1571’de adını aldığı Milano’nun Caravaggio kasabasında dünyaya geldi. 1576 yılında, Caravaggio henüz beş yaşındayken başlayan veba salgınında aile büyükleri olan erkeklerin tamamını kaybetti. İlk eğitimi konusunda kesin
Caravaggio
CaravaggioAndrew Graham Dixon · Alfa Yayınları · 202111 okunma
76 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.