Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Yazarlar şimdiye dek dünyayı betimlemeye çalıştılar. Sorun şimdi onu yaratmaktır. İkincisi, Aragon yazısı, yazıyı bizzat ele geçirmeye, onu fethetmeye çalışan bir yazıdır: yazının Cogito'su yoktur, her zaman birincil kahraman yazının kendisidir, yazar değildir. Üçüncüsü ise Aragon yazısı diyalektik bir yazıdır: yazarın yazma etkinliğini ve yazma uğraşını besleyen işlemler çelişkilerdir, biçem değişmeleridir, birşeylerle bütünleşme ve sonrasında onlardan kopmadır. Bu bağlamlarda düşünüldüğünde, Aragon yalnızca çok yazmış bir yazar-şair değil, aynı zamanda yazma arzusu yaratan bir yazar-şairdir.
Sayfa 18 - Önsöz - Bahadır GülmezKitabı okuyor
Sinirbilimci Antonio R. Domasio, ""Descartes'n Yanılgısi" adlı bir kitap yazdı (1994). Duyguların insan beyni için gerekli olduğunu savunup akla duygulardan daha fazla değer veren Kartezyen sistemi eleştirdi. Descartes'in orijinali "Cogito, ergosum olan "Dişünüyorum, öyleyse varım" sözünden yola çıkarak, doğulu bilginlerin benimsediği görüşlerin yok sayılmasının yanlış olduğunu belirtti, Modern Batı felsefesinin akla duyguları karıştırmamak gerektiği düşüncesi insanlığa zarar veriyordu. Halbuki duygulardan sorumlu beyin alanlarıvardt. Öğrenme ve karar verme süreçlerinde duygular önemli rol oynuyordu. Kiminle evleneceğimize, paramızı nasıl değerlendireceğimize, nerede yaşayacağımıza sadece aklımızla karar vermiyorduk.
Reklam
İnsan ancak ruhuyla bu dünyada zevk ala­bilmekte, yine ruhu sayesinde bilgi sahibi olmakta, nesneleri tanımakta, yar­gıya varmakta, doğruyu bulmakta, sırf akla veya somut duygulara dayanan entelektüel lezzetlerin tadına varmakta; yine ruhu sebebiyle sonsuzluğu ta­lep etmekte, ebedileşmek arzusuyla dolmaktadır.
Ruhu daha arı, akıl ışığı daha parlak, bakışı daha keskin, fikri daha delici kişi kur­tarabilir kendini kuşkulardan; işte o korunabilir zihinsel lekelerden ve en çok o yaklaşır gerçeğin bilgisine...
Unutma, kitaplar bir bakıma ölmüş, sahipsiz topraklara benzer; onlara göz atan insanın elde edeceği fayda kısıtlıdır.
Reklam
En güçlü olan, ancak gücü hakka, itaati de ödeve çevirebilirse, her daim hükmeden olacaktır.
J. J. Rousseau
"Cogito, ergo sum./ Düşünüyorum, demek ki varım."
"Ne demek oluyor bu?" " düşünüyorum, demek ki varım." "Bu sonuca varması bence hiç şaşırtıcı değil doğrusu." "Bu doğru. Ama böylece nasıl bir sezgisel güvenle kendini düşünen bir ben olarak kavradığını unutma. Hatırlarsan, Platon'a göre akılla kavradığımız şey duyularla kavradı- ğımıza göre daha gerçek bir varoluşa sahiptir. Descartes da böyle düşünüyordu. Kendini bir düşünen ben olarak kavradığı gibi, bir yandan da bu düşünen benin duyularımızla bildiğimiz fiziksel dünyadan daha gerçek olduğunu anlamıştı.
Sayfa 271 - Pan
Cogito..
❝ ...bu gece epey düşünceliyiz, çünkü kafamızda 𝐛𝐚𝐳𝛊 𝐬̧𝐞𝐲𝐥𝐞𝐫 var bu gece. ❞
Sayfa 258Kitabı okudu
Dokunmanın önemi öyle büyüktür ki, handiyse antropolojik diye tanımlayabiliriz onu: İnsan olmak, ona bağlıdır. Her bireyin hayatında iyice diplere atılmış bir çapadır bu tecrübe: Dokunuyor ve dokunuluyorsam, duyusal olarak, ruhsal olarak, zihinsel olarak ve ola ki aşkın anlamda da, yaşıyorumdur. Dokunma olmadan, hayatı hissedemem. René Descartes'in 17. yüzyılda Yeniçağ'ın başlangıcında insan olmanın çekirdeğini gördüğü “Düşünüyorum, o halde varım”ının, Cogito ergo sum'unun aksine, “Dokunuyorum, dokunuluyorum, halde varım," demek lazımdı: Tango tangor ergo sum. Sadece düşünen Ben'den bahseden Cogito'dakinden farklı olarak, dokunmada başından itibaren dokunulmak da vardır, yani Ben'e ek olarak Ben'e dokunan öteki de oyuna dahil olur. Bu Ben'e, onu boğan yalıtılmışlığını aşma imkânını verir, böylece yeni bir kuvvet ve yaşama sevinciyle insan olmanın doygunluğunu keşfe çıkar. Olağanüstü tecrübelerle karşılaşılabilir bu keşif gezisinde. Dokunuşlar, sadece Ben'i ötekilerle ve bütün dünyayla birleştiren duyusallığı harekete geçirmekle bile, bir duyusal doygunluk yaratırlar. Buna duyulan ihtiyaç, erotizm ve cinselliğin zembereği olabilir; onları doyurmanın en iyi yolu da, sadece dışsal temasla sınırlı kalmamasıdır. Ama her türlü dokunuş ortadan kalkar, eksik kalır ve reddedilirse de, bu korkunç bir anlam boşluğuna yol açabilir. Hayatı hissetmem artık o zaman, ruhun geniş bir alanı yiter gider.
Reklam
"At first it meant Allied Mastercomputer, and then it meant Adaptive Manipulator, and later on it developed sentience and linked itself up and they called it an Aggressive Menace, but by then it was too late, and finally it called itself AM, emerging intelligence, and what it meant was I am... cogito ergo sum… I think, therefore I am."
I Have No Mouth & I Must ScreamKitabı okudu
Hayvanlar Hakkındaki Hakikat
"... yüksek hızlı trafik akışı için yolları düzleştirmekle ağaçlar arasında yavaş yavaş gezinmek bambaşka şeylerdir. Şeyleri daha farklı görmeniz, duymanız, koklamanız ve hissetmeniz muhtemeldir. Burada David Abram'ın 'The Spell of the Sensous'ta yarattığı ve bir tür poetik Merleau-Pontycilik olarak da niteleyebileceğimiz o atmosferi tekrar ediyorum. Ancak mesele hayvanları romantikleştirmekten ziyade üst düzey bir dikkatle davranışlarının ayrıntılarına, özellikle de hayvanların ne olduğu ve neler yapabildiğine dair bütün varsayımlarımıza meydan okuyan ayrıntılara açık olmaktır. İşte ancak bu noktadan itibaren karınca yuvalarını havalandırma sistemini, örümceklerin kopmuş ağlarını onarırken esas örme motiflerini nasıl terk ettiğini, kum yengeçlerinin avcılar karşısında içine düştüğü ikilemleri vs. fark edebiliriz. Burada çeşitli hayvanları doğal yaşam koşullarında ( hayvanat bahçesinde değil) doğrudan veya dolaylı olarak çalışmayı ve onlarla ilişki kurmayı, yani ethologların saha çalışması dediği şeyi savunuyorum. Yakın dönemde özellikle çocuklar arasında gözlemlenen Doğa Eksikliği Bozukluğu adı verilen durum, bunları yapma, doğaya bu şekilde dikkat yöneltme kapasitesinin yitimini işaret eder." (Sayfa 128) Hayvanlar Hakkındaki Hakikat David Wood Cogito Dergi / Sayı 80, Felsefede Hayvan Sorusu Yapı Kredi Yayınları, Bahar 2015
Sayfa 128 - Yapı Kredi Yayınları
"Kırsal toplumda aşk yoktur, cinsellik, mantık vardır; kentselleşmeyle birlikte aşk mitosu doğar, kişilerin ailelerinden kopmalarıyla. Toplumsal hareketlilik, sınıfsal akışkanlık, eğitim ve gelir düzeylerinin yükselmesi, mesleksel farklılaşma, kişilerin tercihlerini özgürleştirir. Sevmenin ve eşleşmenin mantığı ad değiştirir, aşk olur, çünkü artık bireyler ön plandadır. Ve de evlilikler, hani şu aşklar, şu özgür seçimler, çok daha kolay sona erer... "
YAPI KREDİ YAYINEVİ
" Kırsal toplumda aşk yoktur, cinsellik, mantık vardır; kentselleşmeyle birlikte aşk mitosu doğar, kişilerin ailelerinden kopmalarıyla. Toplumsal hareketlilik, sınıfsal akışkanlık, eğitim ve gelir düzeylerinin yükselmesi, mesleksel farklılaşma, kişilerin tercihlerini özgürleştirir. Sevmenin ve eşleşmenin mantığı ad değiştirir, aşk olur, çünkü artık bireyler ön plandadır. Ve de evlilikler, hani şu aşklar, şu özgür seçimler, çok daha kolay sona erer... "
" Sanırım aşkın bellekte yer edinmesi için biraz daha fazla kavuşulmamış olması gerekiyor. "
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.