Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Cogito

Cogito
@cogito_
92 okur puanı
Ekim 2020 tarihinde katıldı
126 syf.
·
Puan vermedi
Kitap bittiğinde “pencerenin başında, taş avlunun karanlık ve ürkütücü sessizliğine bakarak sigara (içip)”, “karanlık bir kuyunun dibinde oturuyor gibi” kalakaldım. Bu derin sessizliğe gömülmek ürpertici olsa da bir “arayış” ve sonunda “bulma” umuduyla
Uzak Noktalara Doğru
Uzak Noktalara Doğru
bakarken buldum kendimi. Cemil Kavukçu, PERİŞANIZ GECENİN KARANLIĞINDA ve UZAK NOKTALAR adlarında birbiriyle bağlantılı iki ana başlıkta toplamış öykülerini. Tanıştığımız neredeyse bütün kahramanlar bir arayış içinde: kimi zaman çocukluğunda, kimi zaman bir kamyonda, kimi zaman ormanda, mezarlıkta, bir karga sesinde, bir pencere kenarında, bir deniz kıyısında… Ucu açık bitişlerle de aslolanın bulmak değil, aramak olduğunu sezdiriyor okura. Yer yer insanı gülümseten bölümler olsa da ince bir çatlaktan hüzün akmaya hep devam ediyor.
Uzak Noktalara Doğru
Uzak Noktalara DoğruCemil Kavukçu · Can Yayınları · 2018376 okunma
Reklam
136 syf.
·
Puan vermedi
Tesadüftür ki dün 60’lı ve 80’li yılları anlatan (
Ankara, Mon Amour!
Ankara, Mon Amour!
) bir roman okudum. Bu kitap ise 90’lı yılları anlatıyor. Sanki kaldığım yerden devam ediyormuşçasına, tabii farklı bir üslupla. Mekân değişiyor, zaman değişiyor, ideolojiler değişiyor, hatta kitabın türü değişiyor ama acılar aynı kalıyor. Sanırım bu ülke çocuklarına acıdan başka anlatacak hikâyeler sunmuyor. Her mahalle kendi acısını çekiyor ama diğer mahallenin acısını anlamıyor sanırım. Kitaba sonradan bir ön söz eklenmiş ve şöyle bitiyor ön söz: “Bizim Mahalle’deki çocukların geniş yüreklerine…” Bunu okuduktan sonra kitabı okumamaya karar verdim, itici gelir bana bİzim-sizin mahalle kavramları. Yazar mahallelere böldüğü için ben de yazarın diliyle devam edeyim bari: Tarık Tufan’ı tanıyanlar veya kitabı okuyanlar o mahalleyi bilir. Ben de bir zamanlar o mahallenin bir sakiniydim. Taşınalı çok oldu. Ama yine de Tarık abimizi severim ve o “mahallenin” eski bir sakini olduğum için okudum. Kekeme Çocuklar Korosu’nda bir radyocunun (Tarık Tufan da bir dönem radyoculuk yapmış.) iç konuşmaları vasıtasıyla duygusal konular ve toplumsal olaylar anlatı tarzında yazılmış. Aslında mensur bir şiir de diyebiliriz kitaba. Ya da şiir tadında öykü. Tam bir türe konumlandırmak zor. E tabii böyle olunca alıntılanacak çok da dize tutuşur elinize. Bu dizeler elinizi de yakabilir.
Kekeme Çocuklar Korosu
Kekeme Çocuklar KorosuTarık Tufan · Profil Yayınları · 20196,6bin okunma
167 syf.
·
Puan vermedi
İlk sayfasından son sayfasına kadar acıklı bir dönem dizisini izledim sanki. 60’lardan başlayıp 80’lere kadar dönemin siyasi olaylarını, mahalleyi, aileyi, komşuları, çocukları, çocukluk oyunlarını, gidenleri, kalanları ve tabii ki aşkı irdeliyor. Anlatımı sürükleyici, dili akıcı, anlatıcılar arasındaki geçiş çok sırıtmıyor. Ancak aslolan ne anlattığı değil nasıl anlattığıdır diye düşünsem de fazla arabesk buldum. Ayrıca birçok eserde karşımıza çıkan sıradan bir konuyu okuyorsam farklı şeyler bulmak isterim. Ne yazık ki bulamadım. Zaman kaybı diyemem ki zaten dönem dizisi izlemeyi severim. Ve tabii ki Ankara… Birçoğumuzun bir Ankara’sı vardır. Benim de var. ∞
Ankara, Mon Amour!
Ankara, Mon Amour!Şükran Yiğit · İletişim Yayınları · 20221,113 okunma

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
248 syf.
·
Puan vermedi
Moscarda adında 28 yaşında bir adamın, bir gün aynaya bakarken daha önce fark etmediği, burnunun yamuk olduğu gerçeği karısı tarafından yüzüne vurulur. Bu gerçekle yüzleşen Moscarda, kendine uzaktan bakmaya başlar ve büyük bir iç savaşın içine girer. Bu savaş var oluş sancısını tetikler ve sorgulama başlar. Bu varoluşsal sorgulama, nihilizmin kıyılarında gezinir. Kahramanımız kendini sorgulamakla kalmaz; yakın çevresini, toplumu, ilişkileri, toplumsal değerleri de sorgulamaya başlar. İçimizdeki binlerce “ben”i görünür kılar veya yok eder. Okuru içinden çıkılamaz bir labirentin içine atar. Hatta kimi zaman bir uçurumun kenarına bırakır. Felsefî bir deneme havasında, kurgusal bir metin olan eser; karamsar bir havada yazılmasına rağmen, aynı zaman da müthiş bir kara mizah örneği olarak görülebilir. Aynada kendinize bakmaktan korkmuyorsanız okuyun, korkuyorsanız da okuyun. Kendinizden kaçamazsınız zira “kendiniz” elbet yansıtıcı bir yüzeye çarparak size dönecektir.
Biri, Hiçbiri, Binlercesi
Biri, Hiçbiri, BinlercesiLuigi Pirandello · İthaki Yayınları · 20214,058 okunma
212 syf.
·
Puan vermedi
Kemal Varol’un -yer yer- Sahiden Hikâye ile başlayan; Ucunda Ölüm Var ve Âşıklar Bayramı ile devam eden bir yolculuk hikâyesi, Babamın Bağlaması. Aslında iki yolculuk hikâyesi de denebilir. Birinci yolculuğa ağır bir “yük” eşlik ediyor: Avukat Yusuf’un hem kurtulması hem de hesabını kapatması için bir fırsat olan bir yük. İkinci yolculuk ise yarım kalmış, hesabı kapatılmamış bir aşk, yani içsel bir yolculuk. Tabii bu yolculuklara diğer romanlarındaki neredeyse bütün önemli karakterler de dahil oluyor. Bir karşılaşma, yüzleşme, hesaplaşma ve yol romanı olan “Babamın Bağlaması”nda, günümüz Türkiye’sinin kimi gerçekleri de eşlik ediyor okura. Düşündürüyor, acıtıyor, yüzümüze çarpıyor… Roman; bana göre iyi başlanmış ama iyi bitirilmemiş. Çünkü birinci bölümdeki babasını toprağa teslim etme hikâyesindeki derinlik Aylın’la olan kısımda kaybolmuş. Kahramanların ve durumun anlatımında sığ ifadeler rahatsız etti beni. Sanki Kemal Varol bu bölümde dilini kaybediyor ve eser vasat bir aşk romanına dönüşüyor. “Nereye gidersen git, yolun sonunda yine kendinle karşılaşırsın.” demiş (sanırım) Eliot. Sırf bu hissi iliklerimizde yaşamak için bile Kemal Varol romanları kabulümdür ve okunmaya değerdir.
Babamın Bağlaması
Babamın BağlamasıKemal Varol · Everest Yayınları · 2022926 okunma
Reklam
344 syf.
·
Puan vermedi
İnsan Lekesi
Siyahi bir ailenin beyaz tenli bir çocuğu olan Profesör Silk Coleman’ın hikâyesi, hayatını yazmasını istediği Yazar Nathan Zuckerman ağzından anlatılmaktadır. Roman, kısaca şu olaylar ekseninde gelişir: Coleman, derslerin başlamasının üzerinden beş hafta geçmesine rağmen derse girmeyen iki öğrenci için “Bu öğrencileri tanıyor musunuz? Böyle birileri var mı, yoksa bunlar hortlak mı?” diye konuşma yapar. Bu sözler üzerine iki öğrenci ırkçılık suçlamasında bulunur ve Coleman işinden kovulur. Karısının ölümünü de buna bağlar. Ve bir mücadeleye girer. Zucherman’la tanıştığında 71 yaşında olan Coleman, Vietnam gazisi kıskanç ve bunalımda olan Lester’in eski karısı Faunia Farley adında 34 yaşında temizlikçi bir kadınla ilişkisi vardır. Bu olaylar, 1998 yazında tam da Amerika Başkanı Bill Clinton seks skandalının patlak verdiği döneme rastlar. Çok katmanlı bir roman olan “İnsan Lekesi”nde Philip Roth; Coleman’ın hayat hikâyesi üzerinden ABD’deki ırkçılık, aşk, Yahudilik, savaşa katılan Amerikalı askerlerin askerlik sonrası bunalımları, Clinton dönemi ve seks skandalı, aile gibi pek çok bireysel ve toplumsal konuya yer veriyor. Olaylar anlatılırken geriye dönüş tekniğinin çok kullanılması oldukça yorucu bir okuma serüveni yaratıyor. ABD ekseninde toplumsal veya bireysel değer yargılarının sorgulandığı yorucu (bana göre) bir yolculuğa çıkmak isterseniz okuyun.
İnsan Lekesi
İnsan LekesiPhilip Roth · Yapı Kredi Yayınları · 2020103 okunma
168 syf.
·
Puan vermedi
Romain Gary, yazın hayatı boyunca pek çok takma ad kullanır. (Emile Ajar, Shatan Bogat, Fosco Sinibaldi.) Özellikle Emile Ajar mahlasıyla eserler vücûda getirmiş ve birçok tartışmanın konusu olmuştur. Bu eseri okuduktan sonra acaba yazarın “çoklu kişilik bozukluğu” mu vardı, diye düşünmeden edemedim. Genel olarak bir psikiyatri kliniğinde geçen olaylar ve durumlar; yazarın kullandığı takma adı, aldığı ödülleri, özellikle “Koca Tembel ve Onca Yoksullluk Varken” adlı eserlerin yaratım sürecini, edebiyata veya bazı yazarlara bakışını, kendi nevrotik ruh dünyasını görmemize imkân sağlıyor. Elbette tamamen otobiyografik bir eser değil: Nevrotik bir ruh dünyası olan yazar, eserde nevrotik bir kurgu dünyası da sunuyor okura. Yalan-Roman’ı okurken daha önce “Koca Tembel” ve “Onca Yoksulluk Varken”i okuduğum için daha bir merakla ve zevkle okudum. Eseri daha iyi anladım. Tabii ki bu eseri okuyacaksanız öncelikle yazarın diğer eserlerini okumak faydalı olacaktır. Ancak Romain Gary’nin diğer eserlerini okumamış olsaydım da bu eserden büyük haz duyardım. Hatta otobiyografik bir eser olduğunu bilmeden de okusaydım görüşlerim değişmezdi. Çünkü bir nevrotik yazarın olaylara, edebiyata bakışı; “deli” gibi kurulmuş muhteşem cümleler veya herhangi bir kişinin kendisiyle olan-kendi olma mücadelesi ancak bu kadar dâhice anlatılır. Yani bu yazara (hangi isimle hitap edeceğimi bilemedim) hangi kitabından başlarsanız başlayın ve muhakkak bu kitabı okuyun. “Dostoyevski okumak bir ayrıcalıktır.” derim hep. Şimdi ekliyorum “Romain Gary okumak, ayrıcalıklı insanların işidir.”
Yalan - Roman
Yalan - RomanRomain Gary (Emile Ajar) · Sel Yayıncılık · 2021319 okunma
120 syf.
·
Puan vermedi
Tam bir “büyülü gerçeklik” ustası olan Latife Tekin, bu kez bir aşk hikayesini büyülü gerçeklik atmosferinde sunuyor okura. Bazı romanlar için “şiir gibiydi” benzetmesini yaparız ya, işte bu kitap için “şiir gibiydi”, bir benzetmenin ötesine geçmiş; şiir, roman ve sinemayı tek solukta anlatarak metinler arasılık tekniğini de nakış gibi işlemiş. Ve şiirindeki/romandaki coşkunluğu hiç düşürmeden son sayfaya kadar iliklerimizde hissettirmiş. Bir şiir kitabı gibi tekrar okunacaklar rafına koymalık bir eser.
Zamansız
ZamansızLatife Tekin · Can Yayınları · 0526 okunma
152 syf.
·
Puan vermedi
“Mükemmel roman, farklı olayları birbirine bağlayan ipin uçuşan bir sinek olduğu romandır.” (s.89) diyor Gospodinov. Kitap tam da dediği gibi, bir sinek gibi zikzaklar çizerek bazen birbiriyle bağlantılı bazen alakasız oldukça sıradan yaşam anlarını alışılmışın dışında sunuyor okura. Bu anları anlatırken kimi zaman muzip kim zaman ciddi sahneler sunarak keyifli bir okuma deneyimi yaşatıyor. Ancak klasik romana alışan ya da seven okurların zevk almayacağını tahmin ettiğim eser “Roman nedir, ne değildir?” sorusuyla da baş başa bırakıyor. Beni oldukça etkiyen Gospodinov’un kafasının içini daha da görmek için Türkçedeki diğer eserlerini mutlaka okuyacağım. Ve ilk sözde olduğu gibi son sözü de yazara bırakıyorum: “Peki, sineklere hayranlıkla bakmamın, tuvalete ve tüm bu doğal öyküye gömülmemin bir makul nedeni daha var: etrafta uçuşan diğer sinekleri incelerken birkaç saatliğine susturabildiğim ısrarcı bir neden, adeta başka bir sinek. Ama o içimde kalıyor. Kafatasımın içindeki sineğin bir çıkış yoluna ihtiyacı var.”
Doğal Roman
Doğal RomanGeorgi Gospodinov · Metis Yayıncılık · 2018444 okunma
258 syf.
·
Puan vermedi
Birçok insan, özellikle de yaşamdan haz almayanlar, var olmanın kötülüğü hakkında kafa yormuştur veya fikir öne sürmüştür. David Benatar da eserinin merkezine bu konuyu almış ve değişik açılardan var olmanın kötülüğünü kanıtlama yoluna gitmiş. Bunu anlatırken karşıt görüşleri de ele almış ve bu görüşleri çürütmeye çalışmış. Kitap; “Dünyaya Gelmek Neden Her Zaman Zararlıdır?”, “Var Olmak Ne Kadar Kötü?”, “Çocuk Yapmak”, “Kürtaj”, “Nüfus ve Soyun Tükenmesi” gibi ana başlıklar çok da felsefi olmayan bir anlatımla, kimi bölümlerde de şekiller veya senaryolar kullanarak öne sürdüğü görüşleri kanıtlama yoluna gitmiş. Kitabı okumaya başladığımda, benim de üzerine düşündüğüm bir konu olduğu için heyecanlansam da genel olarak tatmin edici bulmadım. Sayfalar ilerledikçe aynı şeyleri tekrar tekrar okuduğumu hissettim. Ancak kitap; bazı düşünürlerin görüşlerine yer vermesi, çeşitli vesilelerle konuştuğumuz konuları tekrar düşünmeye itmesi ve bilmediğim kavramlar hakkında araştırmaya yönlendirmesi açısından önemliydi. Ayrıca çocuk yapma konusunda çekinceleri olan kişilerin netleşmesine ya da bu konuya kafa yormayanların düşünmelerine kapı aralayabilir.
Keşke Hiç Olmasaydık
Keşke Hiç OlmasaydıkDavid Benatar · Doğu Batı Yayınları · 2018208 okunma
Reklam
151 syf.
·
Puan vermedi
Sınavlar, pek çok ülke gençliğinin yaşamak zorunda kaldığı en önemli sorunlardan biridir. Özellikle sınavlarda çok yaygın olarak kullanılan çoktan seçmeli sorular… Öğrencilere çözdürdüğümüz bu soruların, onların zihinlerine vurduğumuz birer balyozdan farkı yoktur. Çünkü bu sorular; yazma alışkanlığını yok eder, düşünme yetisini azaltır, sadece tek bir doğrunun olduğu yanılgısını yerleştirir… Alejandro Zambra; hem bu sisteme bir başkaldırı hem de bu sistemi altüst edercesine çoktan seçmeli soru yöntemiyle kurgulamış öykülerini. Yayınevi “anlatı” adı altında yayımlamış olsa da “Soru Kitapçığı”ndaki her bir soru bana göre içinde bir öykü barındırıyor. Soruların birden çok cevabının olduğu, cevabının olmadığı veya tek cevabının olduğu birçok durumla veya an’la baş başa bırakmış bizi. Sorular sormuş ve eğitim, diktatörlük, evlilik, ebeveynler, ekonomi, sosyal yaşam gibi pek çok konuda şıkları sunmuş okura. Eser; çok zekice kurgulandığı, yaşadığımız veya şahit olduğumuz birçok soruna parmak bastığı için okunmaya değer. Aldığımız balyoz darbelerinin etkisini azaltır belki.
Soru Kitapçığı
Soru KitapçığıAlejandro Zambra · Notos Kitap · 201889 okunma
227 syf.
·
Puan vermedi
“Ucunda Ölüm Var” Arguvan’da yaşayan Ağıtçı Kadın’ın elli yıl önce onu bırakıp giden Heves Ali’yi bulmak umuduyla çıktığı bir yolculuğun hikâyesi. Arguvan’dan başlayıp Konya, Bursa, İstanbul, Erzurum, Arkanya ve nihayetinde Arguvan’a dönüşün hikâyesi. Gittiği şehirlerin hikâyesi. Gittiği şehirlerde Heves Ali’sini ararken bulduğu –daha çok yeni ölmüş- insanların acıklı hikâyesi. Kısacası “Ucunda Ölüm Var”; bir aşk hikâyesi, bir yol hikâyesi, bir insan hikâyesi... Çıktığı yolculukta Arkanya dışında bütün şehir isimlerini haritada bulmak mümkünken Arkanya adını verdiği ve diğer romanlarında da gördüğümüz şehir gizem unsuru olarak karşımıza çıksa da bir söyleşisinde şöyle diyor yazar: “Arkanya benim için tahkim edilmiş bir başkent bir bakıma. Herkesin başkenti doğduğu yerdir. O yüzden Ankara yerine Arkanya’nın hikâyesini anlatmak istedim.” Arkanya doğduğu yer olan Ergani. Yani yazar hemen her eserinde doğduğu şehre uğruyor. Eser bir aşk hikâyesi etrafında kurgulanmış olsa da ’80 dönemi Türkiye’si insanlarının hikâyelerini, tabiri caizse, çok göze sokmadan ama içimizde sızılar bırakarak sunuyor okura. Kemal Varol, modern bir masalcı tavrıyla, gelenekle yaşayan zamanı şairliğinin de verdiği ustalıkla yansıtmayı başarmış olsa da eserinde, ilk bölümlerdeki masalsı dil zevkini sonlara doğru alamadığımı ve sürpriz sonun daha güçlü olabileceği eleştirimi de söylemeden geçmek istemedim. Son olarak, eserin şiirsel diline ve konusuna yakışır bir şiir iliştireyim buraya: “Bütün yolculuk boyunca hasret ayrılmadı benden zaten elimde ne kaldı bu yolculuktan hasretten gayrı” (Nazım Hikmet)
Ucunda Ölüm Var
Ucunda Ölüm VarKemal Varol · İletişim Yayınları · 20161,882 okunma
240 syf.
·
Puan vermedi
Kitap, Victor Goti imzalı müthiş bir “Ön Söz” ve Miguel de Unamuno imzalı -pek karşılaşmadığımız- “Son - Ön Söz”le başlıyor. Victor Goti’nin romanın kahramanlarından biri olduğu ön sözde sezildiği andan itibaren, postmodernist bir anlatıyla karşı karşıya olduğumuzu anlıyoruz. Esere bütünsel olarak baktığımızda, tam anlamıyla postmodern roman
Sis
SisMiguel de Unamuno · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 20234,847 okunma