Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Schopenhauer'in öğretisini, biz, böyle anlıyoruz. Müzik, istencin dili olarak dolaysızdır, bizim düş kurma gücümüzü uyandırdığını seziyoruz. Müzik, bize seslenirken görünmüyor, canlılıkla devinen tinsel evreni biçimlendiriyor, evreni benzeşimli bir örnek içinde gövdeleştirerek önümüze koyuyor. Uygun bir müziğin gerçek etkisi altında, görünüm ve kavram daha yüksek bir anlamlılık kazanır. Böylece Dionysos sanatı Apollo'ca sanat olanakları üzerinde iki yanlı etkide bulunur: müzik, Dionysos'ca genelliğin özdeş görüşünü etkiler, öte yandan benzer türdeki görünümü de en yüksek anlamlılık içinde ortaya çıkarır. Bu özüne inilmeyen, kendiliğinden anlaşılmayan, olayların pek derin olmayan incelenmesinden ben, müziğin yetisi olan, çok anlamlı örneği doğuran, söylenceyi ve tragedyaya özgü söylenceyi çıkarıyorum: bu söylence Dionysos'ca bilgiden birtakım benzerlikler içinde söz eder. Ben, lirik ozanın ortaya çıkışı olayında, müziğin bu lirik ozanın içinde ne denli didindiğini, Apollo'ca görünümler içinde müziğin özü üstüne bilgi verildiğini göstermiştim. Şimdi, müziğin en yüksek aşamasında bile, bir ulu biçimlenmeye varması gerektiğini, bunun için uğraştığını düşünelim. Burada müziğin gerçek Dionysos'ca bilgeliği için simgesel bir anlatım bulmayı da bildiğini anlamaya çalışalım. Öte yandan biz, bu anlatımı tragedyada, genellikle de trajik kavramında bulamazsak, nerede bulabiliriz?
Neden ile sonuç arasındaki bağlantı, çağrılır çağrılmaz hiç sektirmeden geliveren bir cin ile büyülü bir söz arasındaki uydurma öykü ölçüsünde gizemlidir. Öte yanda, bir doğa gücünün, istemenin nesneleşmesinin belli bir basamağı okluğu konusundaki felsefî anlayışı iyice kavrarsak; başka deyişle doğa gücünün, bizim kendimizin de en derin doğamız
Reklam
Aşık olunduğu zaman, beynin “limbik sistem” denen ve duygulanımlarımızı kontrol eden bölgelerinde çok şaşırtıcı bir faaliyet değişimi olur. Aşık olunan kişiyle bir araya gelme dürtüsü o kadar kuvvetli hale gelir ki, bu duygu üst beynin kontrol işlevlerinde ciddi bir azalmaya neden olur. Beyin görüntüleme çalışmalarında deneklere, âşık oldukları kişiyi düşünmeleri söylendiğinde, özellikle taze âşıkların beyinlerinin ön beyin bölgelerinde anlamlı bir suskunluk olduğu görülmüştür. Söz konusu bu bölgeler akıl yürütme, eleştirel düşünme, hata algılama ve strateji değiştirme gibi süreçleri yürüttüğü bilinen bölgelerdir. Dolayısıyla âşık bir insanın sevgilisindeki hataları ve kusurları neden göremediğini, onu neden zihninde ideal bir konuma yerleştirdiğini de anlayabiliyoruz. Yani gerçekten aşkın gözü kördür. En azından aklı kördür diyebiliriz. Zaten böyle olmasa, âşık olunan kişide bin tane kusur bulunabilirdi ve birliktelik hiç gerçekleşmeyebilirdi. O nedenle aklı biraz da olsa kaybetmek, türümüzün devamı için gerekli bir nitelik. Hani demiş ya Aşık Veysel eşine “Güzelliğin on para etmez, bu bendeki aşk olmasa” diye. İşte o misal...
Sayfa 122 - Pelin Çift, Destek YayınlarıKitabı okudu
Aşık olunduğu zaman, beynin "limbik sistem" denen ve duygulanımlarımızı kontrol eden bölgelerimizde çok şaşırtıcı bir faaliyet değişimi olur. Aşık olunan kişiyle bir araya gelme dürtüsü o kadar kuvvetli hale gelir ki, bu duygu üst beynin kontrol işlevlerinde ciddi bir azalmaya neden olur. Beyin görüntüleme çalışmalarında deneklere, aşık oldukları kişiyi düşünmeleri söylendiğinde, özellikle taze aşıkların beyinlerinin ön beyin bölgelerinde anlamlı bir suskunluk olduğu görülmüştür. Söz konusu bu bölgeler akıl yürütme, eleştirel düşünme,hata algılama ve strateji değiştirme gibi süreçleri yürüttüğü bilinen bölgelerdir. Dolayısıyla aşık bir insanın sevgilisindeki hataları ve kusurları neden göremediği, onu neden zihninde ideal bir konuma yerleştirdiğini de anlayabiliyoruz. Yani gerçekten aşkın gözü kördür. En azından aklı kördür diyebiliriz. Zaten böyle olmasa, aşık olunan kişide bin tane kusur bulunabilirdi ve birliktelik hiç gerçekleşmeyebilirdi. O nedenle aklı biraz da olsa kaybetmek, türümüzün devamı için gerekli bir nitelik. Hani demiş ya Aşık Veysel eşine "Güzelliğin on para etmez, bu bendeki aşk olmasa" diye. İşte o misal...
Sayfa 122
Kropotkin 1877’de, Paris’de, "Hapishanelerin Mahkûmlar Üzerindeki Moral Etkileri" başlığı altında verdiği konferansta akıl hastalarının durumundan da söz etmişti. Kropotkin’e göre onların zincirlerinden kurtulmuş olmaları yeterli değildi. Gerçekten sağlıklarına kavuşmaları isteniyorsa kapatıldıkları akıl hastanelerinden dışarı
Kropotkin 1877’de, Paris’de, "Hapishanelerin Mahkûmlar Üzerindeki Moral Etkileri" başlığı altında verdiği konferansta akıl hastalarının durumundan da söz etmişti. Kropotkin’e göre onların zincirlerinden kurtulmuş olmaları yeterli değildi. Gerçekten sağlıklarına kavuşmaları isteniyorsa kapatıldıkları akıl hastanelerinden dışarı
Reklam
Bana yolu gösterin, yoksa yanılabilirim. Öyle çok yol var ki! İnsan bu dünyada otuz yıl yaşamışsa eğer ve benim gibi hep yalnız başına savaşmak zorunda kalmışsa, o zaman beklenmeyen olaylara karşı bağışıklık kazanıyor ve bunlar yüzünden çok sarsılmıyor… Yalnız insanlar hep alışıktır beklenmeyen olaylara. Oysa geleceğe, olgunlaşmaya ve ilerlemeye yönelik bir umut olmadan anlamlı bir yaşamdan söz edilemez. İstediğim şey imkansız olsaydı, istemezdim. Her şeyden önce, özgür kişi bağımlı olandan üstündür. Başkalarının düşüncelerini sınamadan benimseme.
Varlık YayınlarıKitabı okudu
573 öğeden 561 ile 570 arasındakiler gösteriliyor.