Winston iğrenerek seyretmişti onları. Oysa çok kısa bir süre önce yalnızca birkaç yüz gırtlaktan yükselen çığlıkta yüreklere korku salan bir güç yatıyordu! Neden gerçekten önemli sorunlar söz konusu olduğunda böyle haykıramıyorlardı?
Sayfa 95
Düşüncelerimi toparlamakta zorlanıyordum. Ateş, beni iyice aptallaştırmıştı. Sorum da bunun kanıtıydı zaten: " Sence aşk diye bir şey var mı baba?" Yine güldü babam. Seviyordum onu gülerken görmeyi." Ne o kerata? Yoksa Hatice Ablana mı yaktın abayı?" Diyorum ya, çok uyanıktır peder. Kime çekmişse? Böyle durumlarda genellikle yaptığım gibi inkara yeltenmedim. Ben de gülümsedim. "Bu da geçer" diye mırıldandım. O zaman kahkahayı patlattı babam. "Ne yani?" diye çıkıştım. "Geçmez mi? Aşk hiç bitmez mi? Dahası aşk diye bir şey var mı?" Ben konuştukça kahkaha üstüne kahkaha atıyordu babam. Baktım hoşuna gidiyor, devam ettim: " Bir baba olarak söyle evladına; Aşk var mıdır yok mudur, boş mudur dolu mudur, ne kokar, ne boktur?" Gülmesi biraz dinince "Tanrı gibi düşün" dedi babam, ki böyle bir yanıtı hiç beklemiyordum. "İnanıyorsan var olup olmaması pek önemli değildir. Ayrıca en büyük inkarcının da en inançlının da içinde bir nebze kuşku vardır. Ve elbette ki, aşk da Tanrı da ölümsüzdür." İşte ben baba diye buna derim. Hafif bir baş hareketiyle yanıtını takdir ettiğimi belirttim. Ne? Herhalde Ömercik gibi yerimden fırlayıp, hıçkırık kıyamet boynuna sarılacağımı falan düşünmediniz?
Reklam
Benim demem o ki, bunlar kadar önemli, vazgeçilmez, olmazsa olmaz bir hak var devrimizde. Bu hakkın hak olması, öyle derinden duyulması o kadar uzak değil ama, şimdi hakların içinde birincilerden: Okuma hakkı… Her insanın okuma, öğrenme hakkı var. Artık kimse bu hakkı insanların elinden alamamalı. Birçok milletler, yüzyılımızda halklarına bu hakkı çoktan sağladılar. Artık halklarına bakarlarken yüzleri kızarmıyor, utanmıyorlar. Halklarını yüzde yüz okutmamış milletlere de hiç çekinmeden “geri millet” diyorlar. Şimdi bütün bunlar karşısında, gelelim bizim halimize… İstatistikler diyor ki, Türkiyenin yüzde otuzu okur yazar. Değil, iyi biliyorum ki, değil. Ben köylerde, gazete manşetini okuyamayan çok ilkokul mezunu gördüm. Anasına mektup yazamayan epeyce okuryazar gördüm. Şimdi buna, diyelim ki doğru, bu yüzde otuzun çoğunluğu şehirlerdedir. Köye düşse düşse yüzde onu düşer. Yani yüzde seksenin yüzde yetmişi şu atom, şu jet devrinde körkütük cahil, dünyadan habersiz. Bu adamlar ormanlarımızı yakıp, ocağımızı söndürüyorlar diyoruz. Bunlar bu gidişle adam olmazlar, diyoruz. Haklarında, onların hiçbir şeyden haberi olmadan, göğsümüzü gere gere türlü sözler ediyoruz. Halbuki bütün bu dertlerin, bu kötülüklerin, bu uykunun bir kaynağı var; o da, insanların ellerinden okuma haklarının alınması.
Kader
"Kul bazen bir şey ister," dedi molla. "Bu istediği şey o kadar ulvi ve kıymetlidir ki, Allah bu kulundan razı olur ve ona çok daha kıymetli bir şeyi, iki dünyada da onu ebedi saadete kavuşturacak bir şeyi bahşeder. Önemli olan kulun kaderini boyna vurulan bir bukağı gibi kabullenmesi değil, insanlık onurunu vererek o kaderi kendi yaratması, yarattığı kaderin de Yüce İrade'nin çizdiği şekilde olduğuna inanmasıdır. Kusursuzluk yıldızı budur. "
Sayfa 342Kitabı okudu
İnsan soyu güçlü, insan soyu saygıdeğer bir soy. Bunu insanı salt övmek için, yalnız övülmesi gerektiği için söylemiyorum. Yaptığı işleri, mağaradan atoma gelişini göz önüne getirip içimden insan soyunu kutsamak geçiyor. İnsanların bu yaptıkları çok önemli. Bir de bu güçlü insan soyunu yereceğimiz yerler çok. Başarılması en kolay işi en geriye bırakmış. Atom yapmış da, göklerin ötesini aşmış da, kendi sorunlarını çözümleyememiş. Açlığın, sömürmenin, tutsaklığın, insanı aşağılatan işlerin önüne geçmemiş daha. Asıl adaleti bulamamış. İnsan bu asıl adaleti toptan bir yakalarsa bir daha ucunu bırakmayacak. Bütün kötülüklere paydos. İnsanın bir düzene girdikten sonra en kolay çözümleyebileceği iş kendi sorunları olacaktır. Tutsaklığı, sömürmeyi, hürriyetsizliği, bencilliği kaldırmak zor olmayacaktır. Yeter ki insanların gözü azıcık açılsın. Yeter ki kardeş olmanın, kardeş kardeş yaşamanın tadına bir kere varsınlar insanlar…
İnsanlar çok kötü durumlara düşebilirler, milletler çok kötü durumlara düşebilirler. İnsanlar, milletler kötü durumlarından ya kurtulurlar, ya da batıp giderler. Bunun ikisi de mümkündür. Ve dünyamızda olagelen işlerdendir. İnsanlar batmaz, milletler yokolmaz, çöküp dağılmaz diye bir şey yok. Tarih biraz da bir ölü milletler tarihidir. Bir önemli çağ yaşıyoruz. Halkların, kölelerin, tutsak milletlerin ayağa kalkıp hürriyetleri için canlarını dişlerine takıp dövüştükleri bir çağ yaşıyoruz. İlerde çağımızdan insanların en onurlu olduğu çağ, insanların en zalim oldukları çağ diye söz edecekler belki de… Bir yanda tutsak Vietnam halkı bir insanlık, bir gurur abidesi diker, insanlığa onur kazandıran mucizeler yaratırken, öte yanda Amerikalıların düştükleri insanlık dışı hal, barbarlık… Çok kötü durumlara düşmüş, tutsak edilmiş, zulüm görmüş milletler var. Onuruyla oynanmış milletler. Onuruyla oynatan bir millet ne kadar onursuzsa, bir milletin onuruyla oynayan millet de o kadar onursuzdur. Onurunu yitirmiş bir insan nasıl çürümüş, bitmiş, ölümün de ötesinde bir ölümdeyse, onurunu, MİLLİ GURURUNU yitirmiş bir millet de öyledir.
Reklam
1.000 öğeden 981 ile 990 arasındakiler gösteriliyor.