Tasavvuf üzerine yazılmış bir roman olsa da ön yargıyla yaklaşmamanızı rica edeceğim sizlerden. Romanda karakterlerle özdeşleştirilmiş iki göl, iki de nehir var. Mevlana ve Ella gölü, Şems ve Aziz ise nehri temsil ediyor. Dünyanın bir ucundan başlayıp diğer bir ucunda sonlanan bir hikaye Aşk. Sürükleyici, akıcı, merak uyandırıcı, tedirgin edici ve en önemlisi de huzur verici.
Yazarın dili kimi zaman ağırlaşsa da okuyucuyu zorlamıyor. Hatta bir süre sonra yazarın böyle ağır bir dil kullanmasına hak vermeye başlıyorsunuz. Çünkü Rumi'nin yaşadığı zamanı anlatabilmek için günümüz dilinin kullanılması biraz basit olurdu demek isabet olacaktır.
Kitap kısa bölümlerden oluşuyor. Her bir bölümde de farklı kişilerin ağzından dinliyorsunuz o döneme ait yaşantıyı. Kimi zaman Ella, kimi zaman Aziz, kimi zaman Şems, kimi zaman Çöl Gülü anlatıyor.
Kitap bir yandan da "Gönlü Geniş ve Ruhu Gezgin Sufi Meşreplilerin Kırk Kuralı'ndan" bahsediyor. İşte bu kuralların sonuncusu:
Kırkıncı Kural: "Aşksız geçen bir ömür beyhude yaşanmıştır. Acaba ilahi aşk peşinde mi koşmalıyım mecazi mi, yoksa dünyevi, semavi ya da cismani mi diye sorma! Ayrımlar ayrımları doğurur. AŞK'ın ise hiç bir sıfata ve tamlamaya ihtiyacı yoktur. Başlı başına bir dünyadır AŞK. Ya tam ortasındasındır, merkezinde, ya da dışındasındır, hasretinde."
Okumanızı ve hatta kütüphanenizde kendisine daimi bir yer ayırmanızı tavsiye edebilirim.