Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
İnsan kendisine ikrâm olunan değerleri görmeli ve kadrini bilmelidir.Zira ona verilen akıl gücü, eşyaya verilen gücü yok etmeye mahkumdur. Fakat insan bunu görmez ve kıymet bilmez. Halbuki insan Allah'ın kendisine ihsan ettiği gücü idrak etmelidir.Allah vermezse,insan kaşığını kaldırıp ağzına götüremez, ağzındaki lokmay çiğneyip yutamaz.
Sayfa 562 - Temir yayınlarıKitabı okudu
1930'larda ilk Diyanet İşleri Başkanı Rıfat Börekçi (1924-1941) Cuma hutbesinin ilk kez bütün köy camilerinde verilmesine imkan tanıyan bir karar yayımlayarak dini hizmetleri yaygınlaştırdı. Osmanlı döneminde Cuma hutbesi izne bağlıydı ve geniş biçimde uygulanmıyordu.
Sayfa 139Kitabı okudu
Reklam
Bakınız Fudayl ibn Iyad şöyle demiştir: "Cumadan cuma­ ya konuştuğu kelimeleri sayan insanlar biliyorum."
sabiha bu adamlar beni alıp götürecek sakın ha ağlamanı istemiyorum soracakları varmış yıllardır sorarlar anlaşılan bu sorgu daha yıllarca sürecek ilk götürülüşümü bak hatırlıyorum sendikaya yazıldığım günlerde sanıyorum otomobil farlarına yağmur yağıyordu cıgaram ıslanmış sokaklar nedense dar bu defa aksi gibi zilzurna ilkbahar
Köyün öğretmenine bah hele :))
Zaten ne namaz biliyor ,ne aptes! Doğru durust Cuma lara bike gelmiyor! Namaz düşünmeyen adam ne düşünür? Fitnelik, fesatlık! Dahi , komonistlik düşünür!
En fazla sessizlikten korktum ben hayatımda. Ne zaman bir sessizlik hakim olsa etrafa, mutlu edecek bir haber çıkmadı ardından. Konu sen olunca da değişmedi bu şansızlığım. Önce bir sessizlik, sonra gitmeliyim dedin. Nerden bilebilirdim ki bu son gidiş… Peki, diyebildim sadece ve sen gittin. Sonrasında yine bir sessizlik… Bitmedi bu son sessizlik adı sensizlik oldu ama hiç bitmedi.
Reklam
Büyük Millet Meclisinin kuruluş sürecinde yaşananlarla ilgili olarak Atatürk’ün ‘Nutuk’ta anlattıkları çarpıcıdır: “ (…) Büyük Millet Meclisi’nin toplanmasını ve açıklamasını sağlamaya çalıştığımız günlerde bizi en çok uğraştıran, Düzce, Hendek, Gerede gibi Bolu bölgesindeki yerlerden başlayıp Nallıhan, Beypazarı üzerinden Ankara’ya yaklaşacak kadar genişleyen irtica ve isyan dalgaları olmuştur. Ben bir taraftan bu dalgaların durdurulmasına çalışırken bir taraftan da Ankara’da toplanmakta olan ve genel durumu iyice bilmeyen milletvekillerini dehşete düşürecek olaylar karşısında bırakmamak ve böyle durumların ortaya çıkmasıyla Meclis’in toplanamaması gibi uğursuz ihtimalleri önlemek çarelerini düşünüyordum. Bunun için Meclis’in açılmasında acele ediyordum. Nihayet, gelebilmiş olan milletvekilleriyle yetinerek Meclis’in, Nisan’ın 23’üncü Cuma günü açılmasına karar verdik…”
Sayfa 61 - Tekin YayıneviKitabı okudu
nası yani bugün cuma deil mi
Geçen cuma gelecektin, haftalardır gelmedin
Rumeli Hisarı'ndaki bir antikacının vitrininde, on dokuzuncu yüzyıldan kalma bazı ibrikler var. Zamanında defolu sayıldıkları için pazarlanamamışlar. Defoları, veremli işçilerin soluklarıyla birlikte cuma üfledikleri kan damlaları. İbrikler bugün antika fiyatında.
Sayfa 40 - Metis Yayınları, Onuncu Basım, Aralık 2020
Reklam
Sizden iyi şeytan mı olur !?
"Tağuti rejime gelince, onlar şeriat düzeni dışındaki devlet düzenlerinin hepsini şeytanın düzeni olarak nitelendiriyor." "Peki bizimki de onlara göre tağuti mi oluyor?" diyor Onur. "Evet, şeriatla yönetilmiyorsun çünkü, dahası tağuti rejimle yönetildiğin için bu toprakları da dar'ül harp sayıyorlar, yani harp alanı, savaş meydanı… Tağuti devlete vergi vermeyi, onun eğitim kurumları ile ilişkiyi reddediyorlar, medeni hukukun onları bağlamadığını söylüyorlar, hatta dar'ül harbin camilerinde cuma namazının kılınmayacağını iddia ediyorlar. Bizleri de hizbuşşeytan olarak görüyorlar.
Sayfa 167 - Metis Yayınları
Öyle bir devirdi ki Cuma namazı için kapanan kepenklerin sesi,Bedir'de yankılanan kılıç sesleri ile kıyasa tabi tutulabilirdi.Küçük cihattan büyük cihata döndük.Nefisle cihadın en çetin demindeydi.
"Kimi zaman hiç uyunmamış geceler ertesinde, pazartesiler cuma oluyor, cumalar pazartesi. Aylar geçiyor, değişiyor mevsimler; hiç yaşanmamışlar gibi. Oysa ne çok sene birikti ardımda. Bilmiyorum ki, birikecek mi bir bu kadar daha? Ardıma dönüp bakıyorum da, dallarımı kıran rüzgârları bile affetmişim ama, bir kendime uzanamamış elim. Yastıklarım kuş tüyüymüş de, ağır gelmiş düşüncelerim. Biriktirdiğim keşkeler, ardımdan bile söylenmeye yetermiş. Bütün heveslerim, genellemelerin içinde yitip gitmiş. Oysa ne çok cümlem vardı benim. Her şeye inat, yüreğimi ısıtan ne çok hayalim. Biliyorum, bu kadar kırılgan olmayı kaldırmıyor hayat. Her tökezleyişte kendi içine saklanınca, sıvazlamıyor sırtını. Pencere önü çiçekleri değiliz ki, anlayışlı bir el alıversin bir çırpıda içeri. Hadi aldı diyelim, gün ışığı olmadan ne kadar yaşanır ki?"
Ahmet Haşim
Ahmet Haşim
Aynı derecede belirgin bir kültüre sahip bir diğer etnik azınlık da Çingenelerdi. Çingeneler bu donemde genellikle “Mısırlılar” “Sarakenler” veva “Bohemyalılar” olarak anıldılar ve Avrupa'da 15. yüzyılda ortaya çıktılar. Saygıdeğer halk onları hemen dilencilerle ve hırsızlarla bir tuttu ama Çingeneler kendileri dışında kalan herkesten çok farklı bir dil ve geleneklerle kapalı bir grup olarak kaldılar. 16. ve 17. yüzyıllarda bugün bilinen meslekleriy­le tanınmışlardı. Erkekler kalaycı, at eğiticisi, ayı oynatıcısı ve müzisyendi; kadınlar ise danseder ve avuç içlerinde geleceği okur­lardı. Onlann, büyücülükle uğraştıkları, şeytanla anlaşmalar yaptıkları, doğru dini bilmedikleri veva reddettikleri düşünülüyordu. Kilisenin ne olduğunu bilmiyorlar ve kutsal şevlere saygısızlık etmek amacı dışında içine girmiyorlar. Hic dua bilmiyorlar . . . her zaman et yiyorlar. Cuma gününe veya Büyük Perhiz’e hiç saygı duy­muyorlar.
Geri199
1.500 öğeden 1.486 ile 1.500 arasındakiler gösteriliyor.