Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Atatürk'e yapılan temel üç eleştiri ve yazarın yaklaşımı
Günümüzde Atatürk'e yöneltilen eleştiriler üç ana başlık altında toplanıyor: demokratik bir hükümet kurmamak; laiklik politika­sıyla Türk toplumunu bölmek ve yönetenlerle yönetilenleri birbi­rinden ayırmak; etnik farklılıkları sindirmek ve özellikle, geniş yer­li Kürt topluluğunun haklarını yadsımak. Birinci eleştiriyi yanıtlamak en kolayıdır.
Siyasal oyunların ve arenanın içine giren ordunun, siyasal partilere koşut olarak kendi içinde de bölüneceğini ve bu durumun, ülkenin uluslararası savunma gücünü yıpratacağını Mustafa Kemal çok iyi biliyordu. Bu yüzden Atatürk, gerek devrime hazırlandığı İttihatçılar döneminde, gerekse devrimi gerçekleştirdiği Cumhuriyet döneminde, özenle orduyu siyasetin dışında tuttu. Ordunun kendi içinde bölünmediği durumlarda, devrim açısından ordu ile siyasal iktidar arasında ilginç bir ilişki vardır: Sağlam bir iktidar ile bütünlüğünü sürdüren bir ordu, birbirlerini desteklerler. Ordu ile siyasal iktidarın uyumu bozulduğunda, siyasal iktidarın gücü büyük ölçüde zayıflamış olur. Bu konuda Arendt'in son derece ilginç bir gözlemi vardır. Tarih boyunca pek çok devrimi incelemiş olan Arendt şöyle diyor: Genel olarak devrimler, siyasal otoritenin gücünün ortadan kaldırılmasına neden olmazlar. Böyle bir güçsüzlüğün sonucu olarak ortaya çıkarlar.
Sayfa 138Kitabı okudu
Reklam
Küçük Mustafa, 1881'de dünyaya geleceğine, 1781'de ya da 1981'de doğsaydı, acaba yine, Mustafa Kemal Atatürk olur muydu? Sorunun yanıtı hiç kuşkusuz «hayır»dır. Öte yandan bir başka soru, konuyu daha da açıklığa kavuşturabilir: 1918-1923 arası Anadolu'da bir Mustafa Kemal Paşa olmasaydı Türkiye Cumhuriyeti kurulabilir miydi? Bu sorunun yanıtı da, biraz daha kuşkulu olmakla birlikte, yine «hayır»dır. Özellikle Mustafa Kemal Atatürk'ün 29 Ekim 1923'e dek gerek kendi grubu içinde, gerekse tüm toplumsal ve siyasal yapı içinde karşılaştığı düşmanlık ve muhalefet düşünülürse, bu «hayır» yanıtı daha da anlam kazanır. Bırakınız Halife-Sultan'ı ve onun yandaşlarını; bırakınız dış güçleri ve Anadolu toprağını işgal etmiş olan yabancı düşmanı, Kurtuluş Savaşının sivil ve asker lider kadrosu bile Cumhuriyet konusunda Mustafa Kemal Paşa ile aynı düşünmüyordu. Sivil kadroyu bir yana itsek bile, zafer kazanmış ordu komutanlarının ve Atatürk'ün en yakın silah arkadaşlarının tutumu açıkça, Cumhuriyet'e karşıdır. Üstelik bu muhalefet, Mustafa Kemal Paşa'nın varlığına, başarısına ve yadsınmaz liderlik yeteneklerine rağmen böylesine şiddetli ve etkilidir. Bütün bu tarihsel koşullar düşünüldüğünde, Mustafa Kemal Atatürk'süz bir Türkiye Cumhuriyeti'nin düşünülemeyeceği açığa çıkar.
Sayfa 144Kitabı okudu
Jean Jacques Rousseau ve Cumhuriyet
Mustafa Kemal, Rousseau'nun tüm eserlerini incelediğini Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden - biraz da övünçle - açıklamıştı. Bakanlar Kurulu'nun görev ve yetkilerini belirleyecek yasa önerisi görüşülürken, 1 Aralık 1921 de söz alan M. Kemal, kuvvetlerin ayırımı, temsili sistem ve Halk Hükümeti konularında bilgi verdikten sonra şöyle devam etmişti : "Bu meşrutiyet kuramlarını bulan en büyük filozofların, bu kuramları kurmak için çalıştıkları esasları inceledim, bunların içeriğini anlamağa çalıştım. Benim gördüğüm şudur: Düşünmüşler ve nasıl yapalım da bu zorba kuvvet, o toplumsal ve ulusal iradenin aşağısında kalabilsin ya da sıfıra ulaşabilsin diyorlar. Ve bunu başaramamak yüzünden büyük ve derin bir ıstırap duyuyorlar. Jean Jacque Rousseau'yu baştan sona kadar okuyunuz! Ben bunu okuduğum vakit, gerçek olduğuna inandığım bu kitap sahibinde iki esas gördüm. Birisi bu ıstırap, diğeri bir cinnettir. Merak ettim, özel durumunu inceledim. Anladım ki bu adam mecnun idi ve cinnet durumunda bu eserini yazmıştır. Dolayısiyle çok, ve pekçok da yandığımız bu kuram, böyle bir dimağın ürünüdür" Atatürk’ün Rousseau'nun Contrat Social'inin 1329 ( 1913 ) te yapılmış olan Türkçe çevirisini çok dikkatle okuyup işaretlediğini görüyoruz
Sayfa 14 - Türk Tarih Kurumu YayınlarıKitabı okudu
Noell Roger, Cumhuriyet gazetesinde şöyle diyor: «Bir gün Atatürk'e kuvvetinin sırrını sordum: 'Durur dinlerim' dedi. Sonra tekrar etti: 'Dinlerim...' Ve sustu.» Buradaki «dinleme» olayı hiç kuşkusuz, geniş halk kesimlerini olduğu kadar, çevresindeki «küçük grubu» da kapsayan bir yanıttır. Sonunda kendi bildiğini de yapsa, Atatürk, «dinleyen» bir liderdi kuşkusuz. Hemen hemen bütün yakınları, her fırsatta herkesi dinlediği konusunda söz birliği etmektedirler. Aslında zaman zaman, nasıl olsa kendi bildiğini yapacağı kendisine anımsatılarak, niçin herkesi dinlediği ve zaman yitirdiği sorulduğunda, herkesten bir şeyler öğrendiğini söylemiştir. Fakat buradaki yanıtın çok alçak gönüllü nitelik taşıdığı, asıl amacın, halkın nabzını elinde tutmak isteği olduğu düşünülebilir.
Sayfa 258Kitabı okudu
Türkiye'nin geri kalması sorunu bizim aydınlarımızı en az yüz elli yıldır uğraştırmaktadır. Büyük Fransız İhtilali yıllarında Osmanlı tahtına geçen III. Selim, sadrazamını seçmek için istihareye yatıyordu. Evet, ama niçin böyle olmuştu? Cumhuriyet döneminde yetişen bilginlerimizin çalışmaları sonunda, bu geri kalmışlığın nedenleri üzerinde aydınlanır gibi olduk: Avrupa'nın ilerlemesi, kapitalist birikime herkesten önce varmasındandı. Bu olayı, burjuva uygarlığı konusundaki yarışma diye adlandırabiliriz. Osmanlı toplumu gerekli kapitalist birikime vaktinde varamadığı için(burada kültür etkenini geçiştiriyoruz) burjuva devrimlerini yapamamış, geri kalmıştı. Öyle ki, dünyadan habersiz bir duruma gelmişti. Biz bu gerçeği anlamaya çalışırken Batı bir sıçrama yapıyor, sosyalizme geçmeyi deniyordu. Sosyalizm devrimi gerçekleştiğinde, Osmanlı aydınları daha burjuva devrimini anlamamışlardı. İşte geri kalmak bu demektir... derken bu kez sosyalizm konusu dünyada yeni aşamalar yaratmaya, yeni kılıklara girmeye başladı. Bu sırada bizde, Türkiye kapitalist yoldan kalkınamaz, bir sıçrama yaparak Batı'yla aramızı sosyalizm yoluyla kapatmalıyız diye düşünüldü. Çok iyi ama ne yaparsınız ki geri kalmışlık bu kez sosyalist kültürde de kendini gösteriyordu. Şöyle ki, Türkiye okumuş yazmışları sosyalizmin temel kitaplarına Avrupa'da en geç kavuşan ülkeydi. Böyle aydınlarımız ezbercilik döneminden yaratıcı düşünme dönemine geçememişlerdi. Şimdiyse yepyeni bir durumla karşı karşıya geliyordu o; Avrupa komünist partileri, onun ezberlediği birtakım kuramları aşmaktan söz ediyordu.
Sayfa 313Kitabı okudu
Reklam
Sevdiğim bir insan yazmış bu güzel yazıyı bana da paylaşmak düşüyor... -kendini geliştirme yolları,ogrenildiginde ufku iki katına çıkaran şeyler- yazılanların çoğunun bunları biliyor muydunuz tadında olması sebebiyle (ki emek ürünüdür takdir ve teşekkür etmek lazım), hayata daha geniş açıdan bakmak, ufkunu gerçekten genişletmek isteyenlere kendi
Kitaplarımı satışa çıkartıyorum, talep edenler listeden seçip mesaj yoluyla bana ulaşabilir. JOHN STEİNBECK-AL MİDİLLİ ALFRED ADLER-YAŞAMA SANATI JACK LONDON-DENİZİN ÇAĞRISI WİLLİAM SHAKESPEARE-ONİKİNCİ GECE THOMAS MANN-EFENDİ VE KÖPEĞİ PLATON-SOKRATES’İN SAVUNMASI WİLLİAM SHAKESPEARE-ROMEO VE JULİET WİLLİAM SHAKESPEARE-OTHELLO WİLLİAM
Bir Türk Dili ve Edebiyatı Öğrencisi İçin Akademik Okuma Listesi Önerisi:
1)Metin And-Türk Tiyatro Tarihi 2)Metin And-Türk Tiyatrosunun Evreleri 3)Barış Acar-Bitmeyen Tanzimat 4)Beşir Ayvazoğlu-1924:Bir Fotoğrafın Uzun Öyküsü 5) Terry Eagleton-Edebiyat Teorisi 6)İlber Ortaylı-İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı 7)İnci Enginün-Yeni Türk Edebiyatı:Tanzimat’tan Cumhuriyet'e 8)İnci Enginün-Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı
Platon'un etkisi
Platon'un felsefesi, gerçekle görünüş arasındaki ayrıma dayanır. Bu ayrım ilk kez Parmenides yönünden ortaya atılmıştı. İmdi ele alacağımız tartışmada, Parmenides'in deyim ve kuramları sık sık çıkar karşımıza. Bununla birlikte, Platon'da gerçek konusunda Parmenidesçi olmaktan çok Pythagorasçı, dinsel bir hava; daha çok, Pythagoras ardıllarına geri götürebileceğimiz müzik ve matematik ilişir göze. Parmenides mantığının, Pythagoras'ın ve Orpheosçuların öbür dünyacılığıyle birleşmesi, mantığıda, dinsel heyecanları da doyuran bir kurama yol açmıştır. Sonuç, ayrı değişmelerle, Hegel'e değin büyük filozofların çoğunu etkileyen güçlü bir bağdaşımdır. Platon'dan etkilenen yalnız filozoflar değildir. Püritenler, müziğe, resme, Katolik Kilisesi'nin posterişli törenlerine neden karşıdırlar? Sorunun karşılığı, Cumhuriyet'in onuncu betiğindedir. Çocuklar okulda neden aritmetik öğrenmek zorundadırlar? Sorunun karşılığı, yedinci betiktedir.
Reklam
Türkiye de Edebiyat Eleştirisi
Türkiye'de çağdaş anlamda edebiyat eleştirisi Tanzimat'tan sonra başladı. Batılılaşmanın ilkin daha çok edebiyat alanında ortaya çıkması ve Batılı türlerin Türkiye'de üretilmesinin temelde siyasal bir tavır alışı belirtmesi, edebiyat eleştirisinin de genel bir dünya görüşünün bir parçası olarak ele alınmasına yol açtı. İlk eleştirmenlerden Beşir
 Batılı Düşünürlerin Toplumsal Değişim Kuramları ve Bunların İslam Dünyasına Etkileri Batılı düşünürler, bilimsel düşünme yönteminin eşya (niteliği) hakkında kesin sonuç vermesiyle birlikte dogmatik düşünce sisteminden kurtuldu. Düşünürler, Burjuvazi sınıfından aldıkları destek ve teşviklerle, kilise ve aristokrasiye karşı bir devrim icat etmek
312 syf.
·
Puan vermedi
Söze başlarken, henüz okuyabildiğim "Milliyetçilik Kuramları" isimli kitabın, derli toplu bir kitap olduğunu ve kuramcıların hiç de yabana atılamayacak tezleri ve bunlara dair eleştiriler olduğunu söylemeliyim. Eleştirinin eleştirisini de kimi zaman müellif yapmış. Kitabın kaynakçası'nda gözüme çarpan sadece bir tane Türkçe kaynak
Milliyetçilik Kuramları
Milliyetçilik KuramlarıUmut Özkırımlı · Doğubatı Yayınları · 2013110 okunma
Kuantım Hakkında İlk Türkçe Kitap
Ülkemizde kuantum kuramı üzerine ilk kapsamlı bilgileri, Yeni Kuanta Fiziği ve Felsefi Ehemmiyeti adlı kitabıyla 1940 yılında Mehmet Refik Fenmen vermişti. Einstein’ın özel ve genel görelilik kuramları, ülkemize 1920’li yılların başlarında girdi. 1920’li yıllar boyunca Kerim Erim, Mehmed Refik, Hüsnü Hamid (Sayman), Salih Murad (Uzdilek), Dr.
Öğrenme Kuramları, Hak, Değer yargıları, Ontoloji, Makamlar
_Eğitim – Öğretim_ _Eğitim, bilgilenme ve gelişme sürecidir ve yaşam boyu devam eder. Süreklidir. Plansız ve programsız da olabilir. _Öğretim, eğitimin okullarda planlı yapılan kısmıdır. Eğitimin bir parçasıdır. Öğretim, planlı programlıdır. Süresi vardır. _Her eğitim, öğretim değildir. Fakat her öğretim, eğitimdir. _Öğrenme
23 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.