(...)Gerçek Atatürkçülük yolunda olsaydık, sürekli atılımlarla devrimi geliştirir, ilerletir, yüceltirdik. Atatürk Devrimi adını verdiğimiz "şey" elle tutulur, gözle görülür bir yapıt, bir değer olurdu elli yılda. Ama ödün üstüne ödün vererek, çıkar üstüne çıkar ardında koşarak; yalnız paraya, güce, nüfuza, iktidara sahip olmayı, belirli bir azınlığın mutluluğunu kurmayı yöneticiliğin baş amacı sayarak, kendi halkımıza sömürge insanları gibi davranarak; onları aydınlatmak, diriltmek, güçlendirmek, çağın koşullarına yaklaşmak yerine uyutmak, sindirmek, bir lokma ekmeğe razı etmek, din duygularını besleyerek, yerine göre türlü yoldan korkutarak yok ettik, ortadan kaldırdık, yozlaştıra yozlaştıra tanınmaz hale getirdik Atatürk Devrimi'ni, "gerçek" Atatürkçülüğü...(...)