Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Bir kızılca kıyamet! Karışmış birbirine at, insan, mızrak, demir, yaprak, deri, gürgenlerin dalları, meşelerin kökleri. Ne böyle bir âlem görmüşlüğü vardır, ne böyle bir uğultu duymuşluğu var Deliorman deli olalı beri....
Cemaleddin Afgani:
“Müslüman kavimler şuurlu milliyetçi olmalıdır.”
Sayfa 148
Reklam
Orkun'un Yayın Macerası ve Sonu: Orkun'da hiç aksamayan iki köşe vardı: "Orkun'dan Sesler" ve "Türkiye'nin Köy ve Kasabaları". Bunlardan birincisinde haftanın bazı haberleri çok defa mizahi bir üslupla ele alınıyor ve ayrıca 1944'e ait güldürücü hatıralara yer veriliyordu. Diğerinde çeşitli şehir,
Atsız'ın sevilen bir öğretmen olduğu, Deliorman'ın tanıklığıyla da sabittir: "Liselerin dört yıla çıkarılmasıyla ders saatleri yeniden düzenlenmişti. Bu arada, serbest seminer saatleri konulmuştu. Haftada iki saat olan seminerlere belli hocalar nezaret ediyordu... Birçok öğretmenin seminerine dört-beş öğrenci giderken, Atsız'ın sınıfı ağzına kadar doluyordu. Hatta sonraki haftalarda öğrenciler oturacak yer bile bulamıyorlardı." (Deliorman 2013: 89).
Binlerce Müslümanıkatleden Yugoslav komünist lideri Maraşal Tito
"Tito,savaşın fırtınası arasında binlerce Müslümanı yok etti. Camileri viraneye çevirdi ve Müslüman kültürünün izlerini silmeye çalıştı. Bu iş için görevlendirdiği adamlarını göstermelik hapislere koyup,kendini hoş göstermeye çalıştı." Enver Deliorman
Benim, Türk halk İslamlığının Hacı Bektaş'ın kişiliğine bağlanmadan da var olabildiğini ilk fark edişim, Bulgaristan 'da Deliorman 'da bulunduğum sırada oldu. Bu bölgelerde, inançları TürkiyeAlevilerininkinden farklı olmayan -resmi bilgilerde 90.000, fakat şüphesiz çok daha fazla sayıdaKızılbaş bir topluluk vardır ve Hacı Bektaş'a bağlı bulunan Bektaşiler ile Hacı Bektaş'ı velileri arasında saymakla birlikte ona birinci derecede bir yer vermeyen Babailer olmak üzere iki zümreye ayrılırlar. Babailer, dua ve nefeslerinde, Demir Baba, Kızıl Deli ya da Sarı Saltuk'dan himmet umarlar. Topluluğun başta gelen velisi Demir Baba 'dır. Bugün terk edilmiş bulunan tekke 'si, lsperih ve Kubrat arasında, Zavet'de, eski bir Trakya tapınağı üzerine kurulmuştur. Dipsiz Gölü (dibi olmayan göl) adı verilen derin bir vadide bulunmaktadır. Hala ziyaret yeridir. Veli'nin kayalardan fışkırttığı kutsal bir su kaynağı vardır. Geleneğe göre Demir Baba, Şeyhin yenilgisinden ve ölümünden sonra Dipsiz Gölü'ne çekilmiş bir Şeyh Bedreddin taraftarı olacaktır.
Sayfa 211 - Cumhuriyet KitaplarıKitabı okudu
Reklam
Öncelikle Börklüce Mustafa ile Torlak Kemal'in Bedreddin müritliği sorunu var. Bu konuda eldeki bilgiler birbirini tutmuyor. Kimilerine göre Börklüce, kazaskerlik döneminde Bedreddin ile birlikte çalışmaktaydı. Kimileri ise böyle bir bağilıntıdan hiç söz etmiyorlar. Öte yandan Börklüce'nin kalkışması başarıya ulaştıysa Bedreddin neden destanda anlatıldığı gibi Rumeli'ne yöneldi de hareketin başına geçmedi? Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal hareketleri yenilgiye uğrayıp kendileri idam edilirken Bedreddin'in hâlâ İznik'te olduğuna dair de tarihsel veriler var. Bu teze göre, Teshilini dönemin padişahı Çelebi Mehmet'e gönderen (eline geçmediği sonradan anlaşılır) ve çevresinin baskısından yakınan Bedreddin, söz konusu kalkışmaların kendisiyle ilişkilendirilmesi girişimleri üzerine, hayatı ile ilgili kaygılardan ötürü İznik'ten ayrılarak Deliorman'a gider.(Aslında onun bu kaygısını en iyi anlayacak kişi de Nâzım Hikmet olsa gerek:biri Donanma'da, öteki Harp Okulu'nda iki gruplaşmayla zoraki ilişkilendirilip özgürlüğünden edilmedi mi? Ülkemizin yakın ve uzak geçmişinde tasfiye ya da etkisizleştirme amaçlı olarak bu tür ilişkilendirmelerin sıklıkla yapıldığını anımsayalım.) Bedreddin, Deliorman bölgesinde kazaskerlik yaptığı yılların bıraktığı izlerin etkisiyle her ne kadar müritler toplarsa da, bunlar bir süre sonra dağılırlar.Müridi gibi yanına sızan devlet ajanları tarafından yakalanır.
Muzaffer Karan'dan da ne Turancı olur ya :D
Türkeş Hindistan'a, Yeni Delhi'ye gönderiliyordu. Diğerlerinin sürgün yerleri ise şu şekilde belirtilmişti: Orhan Kabibay - Brüksel, Orhan Erkanlı Meksika, Münir Köseoğlu - Stockholm, Mustafa Kaplan - Lizbon, Muzaffer Karan - Oslo, Şefik Soyuyüce - Kopenhag, Fazıl Akkoyunlu Kabil, Rifat Baykal Tel-Aviv, Dündar Taşer - Rabat, Numan Esin - Madrid, İrfan Solmazer - Lahey, Muzaffer Özdağ - Tokyo, Ahmet Er - Libya. ... Aslında 13 Kasım darbesi, hukuken yeni bir Anayasa ihlâli idi. Zira MBK devrinin geçici anayasası olan 1 sayılı kanun bütün MBK üyelerinin imzalarını taşıyordu. Bu komiteyi feshetmek 1 sayılı kanunun, yani geçici anayasanın ihlâli demek oluyordu. Fakat gerçek olan şuydu ki, memleket hâlâ ihtilâl şartları içinde yaşıyordu. Ne kadar meşrûlaştırılmış olursa olsun, ihtilâlin tabiî ve kendine mahsus kanunları hükmünü icra ediyordu. Atsız, meseleye böyle bakıyordu. Baskın, basanındı. Adı üstünde, madem ki komitecilik devri yeniden açılmıştı, sonuçlarına da katlanmak gerekti. 14'ler yurt dışına gittikten sonra, basının büyük -ve partizan- kısmı alabildiğine taarruza geçirilmişti. 27 Mayıs'tan 13 Kasım'a kadar yapılan icraatın bütün aksak, eksik, yanlış taraflarının sorumlusu 14'lerdi. Bunlar demokrasi düşmanı, dikta taraftarı, ırkçı, tehlikeli, maceracı kimselerdi. Memleket, onların tasfiyesi ile, büyük bir felâketten kurtulmuştu vb. Atsız, bunlara ne şaşıyor, ne kızıyordu. Daha beterleri kendi başına da gelmiş, aslı astarı olmayan birçok iftira, basın yoluyla gerçekmiş gibi kabul ettirilmişti. Türkiye'de hüküm süren «gayrimillî basın>> kendinden bekleneni yerine getiriyordu, o kadar.
YAVRULARINI YİYEN DİŞİ KEDİ: BÂBIÂLİ Ve, o günlerde Peyami Safa vefat etti (15 Haziran 1961). Haber gazeteye geç geldiğinden Ankara matrisi çoktan gitmişti. İstanbul baskısına koymak imkânı elbette vardı. Fakat gece sekreterinde tuhaf bir tereddüt seziliyordu. Peyami Safa ismi «netameli» bir hal almıştı. Geçici rejimin en tanınmış muhalif
BAYRAM ŞENLİĞİNDE ATSIZ'IN <<TAYIN>>LERİ O yıl Ramazan Bayramı Mart ayının ilk yarısına rastlıyordu. Atsız, bayramın 2. veya 3. günü, kendi evinde bir «şölen» yapmamızı istedi. Hem bayramlaşacak, hem de yine «dünyaya nizam verecektik.>> Bu «şölen»> pek eğlenceli geçti. Yemekler yenildi, şakalar yapıldı. Atsız'ın tam
Reklam
ATSIZ'IN İLK MİSAFİRLİĞİ Ertesi gün Atsız bize misafir gelecekti. İki üç arkadaş daha... Öğle üzeri Üsküdar iskelesinde buluştuk, yavaş yavaş yürüyerek eve geldik. Bu, Atsız'ın bize ilk gelişiydi. Rahatsızlığı sebebiyle riayet ettiği perhizi bildiğim için, yemekleri mümkün mertebe yağsız, acısız, tuzsuz, baharatsız, kızartmasız
«ORDİNARYÜSÜN FÂHİŞ YANLIŞLARI>> 1961 seçimleri nihayet gelip çattı. Huzursuz ve ürkek bir ortam içinde seçime gidiliyordu. Bilhassa yeni kurulan partilerin propagandası çok kısıtlı imkânlar içinde yürütülüyordu. Demokrat Parti'nin takipçisi olduğuna seçmenleri inandırabilecek parti, dağınık oyları toplayarak başarı sağlayacak gibi
Reşide Sançar'ın evlat hasreti
Afşın'ın annesi ise, ellerinin arasından kayıp giden yavrusunun verdiği dayanılmaz ıstıraba gömülerek yaşadı. On beş yıl sonra, kocası Nejdet Sançar vefat ettiği gün bile evlât acısı azalmamış, belki bir büyük hasrete dönüşmüştü. Ansızın çıkıp geliverecek bir yolcuyu bekler gibiydi. Uzun yıllar her akşam sofraya, kendisiyle kocasından başka -Afşın için bir üçüncü tabak koyması, bu bekleyişin ifadesi değil miydi?
Prof. V.M. Landau «Türkiye'de Aşırı Akımlar» adlı eserinde bu kuruluştan şu şekilde bahsetmektedir: «Bir başka örgüt de, adından da açıkça anlaşılacağı gìbi, ana amacı komünizmle savaşmak olan, aktif ve tanınmış bir kuruluş olan Türkiye Komünizmle Mücadele Derneği'dir. Değişik kadrolardan oluşan aynı adlı üç kuruluş Türkiye'de çalışma yapmıştır. 1950-1953 arasında Zonguldak'ta, 1956-1960 arasında İstanbul'da, 1963'den bu yana İzmir'de küçük kasaba akılcılığı ile Anadolu'nun değer yargılarını yüceltmekle birlikte, üçü de bir ölçüde Türkçülükten kaynaklanmıştır. Temel hedefleri komünizmle savaş olarak kalmıştır. Nejdet Sançar tarafından yönetilen ilki çeşitli komünist aleyhtarı bildiriler yayınlamış ve anti komünist filmler göstermek üzere Zonguldak sinema salonunu kiralamıştır. Burhanettin Şener tarafından yönetilen ikincisi İstanbul gençliğini komünist, anarşist ve hainlere karşı savaşa katılmaya çağırmıştır. Konferanslar düzenlemiş ve derneğe öğrenciler katıldığı için yüksek düzeyde konuşmacılar çağırmıştır. Bunlar arasında Peyami Safa gibi tanınmış düşünürler, A. Zeki Velidi Togan gibi üniversite profesörleri vardır.>
Hep merakımı çekmiştir: «Bedriye Atsız, kocasının, aile hayatını gölgelediği muhakkak olan bu bitip-tükenmez ziyaretçilerine, ülkü çilesine nasıl tahammül ediyordu?>> Atsız, geçinilmesi kolay olan bir aile erkeği miydi? Zaman zaman sertleşmesi, kırıcı ve haşin bir hal alması, sakin görünen tabiatının altında fırtınalar ve yanardağlarla dolu bir iç âlemi olması müşterek hayatın idamesini zorlaştırmıyor muydu? Bu soruya cevap aramak benim ne işimdi, ne haddimdi. Fakat aradan geçen yıllar bu endişelerimde büyük ölçüde isabet payı olduğunu göstermiştir. Bu yüzdendir ki Atsız, ömrünün son on beş yılını yalnız geçirmiştir
762 öğeden 736 ile 750 arasındakiler gösteriliyor.