Kurmacaların gerçek olmadığına dair bir kitap yazmanın hiç de ilginç bir yanı yok aslında diyerek başlamış yazarımız kitaba ve bu kitaptan alacağınız keyfi aşağı yukarı anlamanızı sağlayacak nefis bir başlangıç yazısı yapmış. Kimin okuyacağını bilmediği bir kitabı yazmayı da bir köprüye benzetmiş.Ve bu kitapla yolu kesişmiş okuru ile ilginç bir
Samle Çağla yazdı...
MEHMET BİNBOĞA’NIN, “ŞİİRKENT'İN NARÇİÇEĞİ” ADLI ROMANI HAKKINDA BİR İNCELEME DENEMESİ...Samle Çağla
Mehmet Binboğa'nın geçen yıl birinci cildi yayımlanan "Efelya" seri romanının ikinci cildi, "Şiirkent'in Narçiçeği" adıyla İzan Yayınlarından çıktı. Kitabın kapak dizaynı, Efelya'da
Roman ve senaryoları ile ünlü Fransız yazar denilse de, aslında doğum yeri Çinhindi. Fransa'ya okumak için gelip, burada kalan bir yazarlardan biridir.
İlk kez okuduğum bir yazar. Yazarın çok sevilen ve filmi çeklien kitapları bulunmakta. Bu kitap başlangıç kitabı değil, en son okunması gereken kitaplardan biri olduğunu düşünüyorum.
Yazmak,
Bence güzel bir aksiyon filmi çıkar bu kitaptan.. Olasılık konusunu unutmuşum. Sayesinde hatırladık.. Öte yandan konusu kısaca; David Caine bir üniversitede olasılık ve istatistik derslerine giren bir öğretim görevlisidir. Jasper adında bir tek yumurta ikizi vardır. Jasper şizofrenidir. David bir gün rahatsızlanıp mesleğini bırakır, paraya ihtiyacı olduğu için en iyi olduğu konu olan olasılık hesabından faydalanarak kumar oynamaya karar verir. Kumar oynarken oluşabilecek en düşük ihtimale yakalanır ve Vitaly'e borçlanır. Aynı zamanda fenalaşır ve gittiği hastanede epilepsi olduğunu öğrenir. Doktor net bir tedavi olmadığı için deneme aşamasındaki tedaviler için onu denek olarak kullanmayı teklif eder. O da kabul eder ve macera başlar..
OlasılıksızAdam Fawer · April Yayıncılık · 202385,8bin okunma
Merhaba 1K okurları!
Sinirlerinize hakim olabilecekseniz, mide kaslarınıza sözünüz geçiyorsa ve psikolojik olarak dayanıklıysanız okumadan geçmeyin diyebileceğim kitaplardan.
Ensest, tecavüz, taciz... Daha sayamadığım bir çok can yakan konunun tek bir kişi üzerinden ele alınması tam bir ustalık mı demeliyim? Yukarıda saydıklarımın varlığı peki?
2015 yılında Karayel Yayınları tarafından basılan kitap 126 sayfa. Bazı sayfalarda karekod konulmuş. Arif Çıplak'ın kendi sesinden hazırladığı videolarını izleyerek dinleme ve izleme imkânı sunulmuş okuyucular için..
Esere gelecek olursak, üç bölümden oluşuyor. İki hikâye var. Ve son bölümde kendi yazdığı kısa ve özlü yazılarıyla da bitiyor. İlk hikayede 15 yaşında maddi nedenlerden dolayı okuyamayan Sadri karakterinin çarpıcı yaşam öyküsü var. İbretlik bir şekilde sonu var. İkinci hikayede ise, Can ile Neslihan'ın gelgitli aşk sarmalı kitapta uzun olarak yer edinmiş. Yeşilçam filmi havası estiren, yalan rüzgârlarının döndüğü hikâye, sevmeye ve sevilmeye dair acı tecrübeler sunuyor okurlara.
Son bölümde yukarıda belirttiğim Arif Çıplak aşka, hayata, vefasızlığa, ayrılığa, yalnızlığa dair ve daha birçok insani, manevi konular hakkında sorgulamalar yaptığı, sade cümlelerini yıldızlayarak bitirmiş..
İnsan yaşlandıkça hayat “ben bu filmi gördüm” cümlesiyle dolar. Yeni ve şaşırtıcı olan azalmıştır artık, yaşanan her ânın geçmişte üç aşağı beş yukarı bir benzeri olmuştur.
Hafta sonu kitabım oldu Başkalarının Acısına Bakmak.
Susan Sontag 'ın savaş fotoğrafçılığı üstüne yazdığı bir deneme kitabı.
Kapaktaki fotoğraf 1994'te Bosna savaşı sırasında çekilmiş. Birleşmiş Milletler koruma gücünden bir asker yaralı bir kadını taşıyor. Keşke her savaş görüntüsü bu kadar pozitif olsa.
Birinci Dünya Savaşı,Ispanya iç savaşı, ikinci dünya savaşı, Vietnam,Afrika kıtasındaki savaşlar,Körfez savaşı, Afganistan...ve daha pek çoğundaki görüntü son derece üç karartıcı, insanın insanlığını sorgulatan türden.
Ama bu fotoğraflar ne derece etkili toplumların üstünde. Televizyonda bir dizi ya da filmi izler gibi bakıp geçmiyor muyuz? Bu felaketlerin seyircisi gibi değil miyiz? Orada o acıyı yaşayanın yerine ne kadar koyabiliyoruz kendimizi? Ya da sürekli tekrarlanan savaş görüntülerine karşı ilk günkü duyarlılığımızı koruyabiliyor muyuz?
Fotoğrafçılar gercegin ne kadarını yansıtabiliyor?Ne kadarı kurgu, ne kadarı gerçek? Yazının yerini tutabilir mi?Gerçeği kabullenmenin yolu mu fotoğraf? Fotoğraf olmasa inanmayacak mıyız?
Işte yazar tüm bu soruların cevabını bulmaya çalışmış denemesinde.
Şair gayet iyi izlemişti Türkiye'de filmciliğin gelişimini. Ülkede, 1914'ten bu yana, yani yaklaşık yirmi yıldır film çekiliyordu.
Muhsin Bey Türkiye'de ilk sesli filmi çeken yönetmendi.1931'de Istanbul Sokaklarında'yı** çekmiş ve çok sükse yapmıştı. Filmde iki kardeş aynı kadına âşık oluyordu. Nâzim abartılı, yer yer saçma bulmakla birlikte, ilk deneme olarak çok etkilenmişti Muhsin Bey'in ortaya koyduğu çalışmadan ve "Ben de bu
işin içinde olmak istiyorum" demişti.
* ilk film 1914 yılında çekilen Ayastefanos'taki Rus Abidesi'nin Yıkılışı'ydı. Sonra 1917'de ilk konulu Türk filmi olan Pençe ve Casus geldi. Onu 1919'da sansürlenen ilk Türk flmi özelliğini taşıyan Mürebbiye izledi. 1921'de Bican Efendi ve Vekilharç çekildi.
** İlk Türk-Yunan ortak yapımı film.
Kitab uşaq ədəbiyyatı siyahısına daxil olsa da fikrimcə , bütün insanlar üçün oxunulması uyğundur və eyni zamanda da maraqlı,öyrədicidir.
Əsərdə adı keçən Çarli Bucket 7 nəfərlik bir ailənin üzvüdür.Maddi cəhətdən kasıb olsalar da mənəvi cəhətdən zəngindirlər.Bay Willy Wonkanı isə ağlagəlməz şokaladları,şəkərləri ixtira edən şəxs kimi görə bilərik.Bir gün bir qəzet vasitəsi ilə Bay Willy Wonka şokaladların içərisinə 5 qızıl bilet qoyduğunu və onları tapan "şanslı" uşaqları fabrikasında qonaq olaraq dəvət etdiyini bildirir.Ömür boyu yesələr də bitməyəcək böyük miqdarda şokaladlar da vəd edir.Maraqlı və Fantastik hadisələr də bundan sonra başlayır.Balaca insanların yəni Umpa Lumpaların mahnıları da həmçinin xoş təəssürat yaradır..
Bay Willy Wonka Qızıl biletin üzərində Fevralın ilk günü yəni bugün 1 fevral tarixində uşaqların fabrikanın önündə olmasını qeyd etmişdir.Buna təsadüf yox hikmətli hadisə deyə bilərəm. təccübləndimmi?hə((Çünki bu tarixdə kitabı bitirdim lakin, diqqətsizliyimin ucbatından filmdə bu tarixə rast gəldim)
3 il əvvəl TV də filmi qarşıma çıxmışdı ama baxmağa imkan olmadığı üçün film siyahıma əlavə etmişdim.oxuduqdan sonra bir daha bütünlüklə filminə baxdım.O qədər xoş təəssürat bəxş etdiki..Filmdə ən incə ayrııntılara belə toxunulub.Filmdə Mark Teave'in atası Bay Teave'in sözünü vurğulamaq istəyirəm---"Zamane çocukları işte bunca teknolojiden dolayı uzun süre çocuk kalamıyorlar sanırım"
Ümid edirəm ki kitab və film oxuyub izləyən hərkəs üçün faydalı olacaqdır.
Boyalı Kuş; ırk ayrımının, bağnazlığın, insanın insana yapacağı kötülüklerin kitaplaşmış hali. Baştan yazayım. Yüreğiniz şiddet eylemlerini okumaya elvermiyorsa bu kitabı okumayın! Bu kitap insanı rahatsız ediyor. Bu kitap insanın insanlığa bakışını etkiliyor, umutlarını kırıyor. Dil akıcı, konu çok sürükleyici.
Yazar Kosinski Polonya