Ey güzel, senki bana derdi derman edensin; Şimdi: Çekil önümden, diye ferman edersin; Senin yüzün canımın kıblesi olmuş bir kez; Ne yapsın, kıble mi değiştirsin bu can dersin ?
Pervane ateşe koşar da ışığın cazibesine,yanıp kül olur sadece. Ateşin aydınlatmak için saçtığı ışık, pervaneyi yakıp kül eder her şeyden önce. Varlığı sağlayan, yokluğa nedendir artık. Yokluğu emreden,varlığın biricik sebebi. Çünkü aşk var oluş, çünkü yok oluş... Aşk nefret, aşk merhamet. Bir bakışta gün kararır, bir bakışta gece aydınlanır. "Gün uzar yüzyıl olur", bir an' a gelmez bazı bir gün. Visal firak demektir, vuslat firkat. Fuzuli bunun için diyor ya, benim derdime kılacağın derman işte bana asıl dert odur. Öyleyse, "Gittin, şimdi senle olma zamanı."
Sayfa 88
Reklam
"Üzülme dedim ya! Müslümanın Müslümana yardım etmek borcu. Bu hasta halinde İstanbul gibi yere derman aramaya gelmişsin, seni yüzüstü bırakmak hemşeriliğe sığar mı? Bak dinle beni: Şu koskoca şehirde bir tane esaslı doktor gördüm, o da Sağlık Yurdu’nun sahibi İrfan Bey. Bıçağının dokunduğu yerde illet kalmıyor. Eli pek hafif. Dört yerinden karnını deştiği adamlar bir hafta sonra Haydarpaşa’ya, trene yürüye yürüye gidiyorlar. Hele böbrek, ciğer, yürek ameliyatında Avrupa’da bile üstüne yok diyorlar. Bir muayenehanesi var, içindeki aletleri İstanbul’un bir hastanesinde göremezsin, Alamanya’dan hususi gelmiş. O röntgenler, o aynalar, o camekan içindeki pırıl pırıl gümüş makaslar, bıçaklar, o süt gibi beyaz ameliyat masaları, canım, anlatmakla tükenecek gibi değil ki… Hastanesi deniz kenarında, padişah saraylarının bitişiğinde. Yatağından başını kaldırıp baksan selatin (sultan’ın çoğulu. Sultanlarca yaptırılmış camiler için kullanılıyor) camilerinden yedisini birden görürsün, limana giren bütün ecnebi vapurları ayağının altında. Dedim ya, tarifi mümkünsüz."
Sayfa 39
Değirmi sakallı Borlu: -Müsaade buyur!- diye doktoru bir kenara çekerek, Avni’nin de duyabileceği bir sesle, hastanın bu masarifi kaldıramayacağını, kendisini sıkıca bir muayeneden geçirip Almanya’dan gelen ilaçlarla derdine derman olmasını rica ettiğini söyledi. Avni söze karışıp: -Bilmem olur mu ki? Bana Kayseri’de bu taşlar ameliyatsız düşmez dedilerdi- diyecek oldu, fakat doktorun sert bir el hareketi onu susturdu: "Düşmez ne demek? Taşın cinsine bağlı. İlaçla eriyen taş var, erimeyen var. Önce iyi bir tahlil yaptırıp bunu anlamalı, bünyenin hususiyetlerini her bakımdan incelemeli, tedaviyi buna göre tayin etmeli. Operatif müdahale en sonra düşünülecek şeydir. Öyle her karnı ağrıyana ameliyat diyen doktorlara pek güvenme. Bugün tababetin esası kimyadır. Cerrahlık yavaş yavaş maziye karışacak."
Sayfa 41
Zaman, zihayat olanlar için geçiyordu. Oysa, zaman durağandı. Durmaktan başka işi yoktu. Zaman durur ve geçmesini seyredenleri seyrederdi kımıldamadan. Zaman, muhakeme eden beyinlerin, akıllarının alamadığı, payansızlıkta yalnızlık ve -intihar eğilimini körükleyen hatta tek derman haline getiren- hiç olma duygusuna karşı, akıllarını korumak adına yarattıkları en korunaklı kalkan da...cebe de...Zamanın ilaç olduğu hakikati, zaman diye bir şeyin olmadığı anlaşıldığında, nasıl da çöküyordu en akil sanılanın önünde.
Sayfa 103Kitabı okudu
Söyle kalam mı derd ile Derde derman bulayım mı Geçti ömrüm gözyaşiyle Bir gün ola gülmeyim mi ? Ne derde uğrattın beni Ben inlerim dünü günü Bire dertli gönül seni Dilim dilim dilmeyem mi ?
Reklam
1.000 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.