Sen sandığın, sen değilsin. Aynada ki yansıman...
Çağdaş insanın çıkarlarına hizmet ettiği, çıkarlarına uygun davrandığı "benlik", toplumsal benliktir, bireyin oynaması beklenen ve temel olarak, gerçeklikte yalnızca toplumda yaşayan insanın, nesnel toplumsal işlevlerinin öznel giysilere bürünmüş görüntüsünden başka bir şey olmayan rolünün oluşturduğu bir benliktir bu. Çağdaş bencillik, gerçek benliğin çarpıtılmasından doğan ve nesnesi toplumsal benlik olan oburluktur, hırstır. Çağımızda insan benliğini sonuna dek ortaya koymasıyla tanımlanıyor gibi görünse de, aslında insanın benliği zayıflatılmış, kişilik bütününün tüm diğer parçalan bir kenara bırakılarak, zekâ ve irade gücünden oluşan bir benlik, bütünün küçük bir parçasına indirgenmiştir.
Vahşi bir entelektüel kadar boktan birşey yoktur!Hele hele felsefesini Nietzsche'den,Schopenhaur'dan ya da adını bilmediğim ,toplumdışılığı zeka pırıltısı sanan herhangi bir salata alan düşünce adamı ise gerçek bir skandaldır.
Reklam
Gündelik selamlaşma neşeli bir "İyi Günler"den, meydan okuyan bir "Gel de boyunun ölçüsünü al"a dönüştü
"Peygamberimiz bize Kuran'ı verdi ve ömür boyu yalnızca beș kurala uymamızı zorunlu kıldı. En önemli șart șudur: Bir tek Allah vardır. Öteki șartlara gelince: Günde beș vakit namaz kılmak, Ramazanda oruç tutmak ve yoksullara zekât vermek..." Peygamber'den söz ederken gözleri yașarmıștı.
Artık yeni insanlar tanıma isteğim yok. Hiç değilse şimdilerde yok. Üçgenin üç köşesi dolu. Sahi benim bir üçgenim var, köşelerini hiç bos bırakmam. Bazen kendileri düşerler, yenilerini buluncaya dek boş kalırlar o zaman. Bu benim "sevgi üçgenim". Bana en yakın olan, en yakın olduğum ya da en çok sevdiğim üç insanla doldururum köşelerini üçgenin. Şimdilerde bir köşesinde sen de varsın.
Sayfa 62
O zamana dek bilinmeyen ilk günahın ilk kez tanımlanmasının kökeninde bulunan bu olay asla yeterince açıklanmadı. Öncelikle, bilgilenmenin -özellikle de iyilik ve kötülük gibi nazik konularda- cahil kalmaya her zaman tercih edilir olduğunu anlamakta en yontulmamış zekâ bile hiç güçlük çekmez; henüz icat edilmemiş bir cehennemde ezeli mahkûmiyet riskini, farkına varmadan, herkes göze alabilir. İkinci olarak, efendi'nin öngörüsüzlüğü apaçık ortadadır; çünkü bu meyvenin yenmesini gerçekten istememiş olsaydı çare basitti: Ağacı hiç dikmemesi, başka yere yerleştirmesi veyahut dikenli tellerden bir çitle etrafını çevirmesi yeterli olurdu. Üçüncüsü ise, âdem ile havva çıplak olduklarını tanrı'nın emrine itaat etmedikleri için keşfetmiş değillerdir. Yatağa girdiklerinde de tamamen çıplak, çırılçıplaktılar ve eğer efendi böyle bir edep eksikliğini hiç fark etmemişse, bunun kusuru, tohumluk olan kendisinin körlüğündendi; tedavisi olmayan bu aynı körlük, sonuçta bizim de öz evlatlarımızın başkalarının evlatları kadar iyi ya da kötü olduğunu görmemizi engellemektedir.
Reklam
1.000 öğeden 131 ile 140 arasındakiler gösteriliyor.