Evin yalın hali
İster cüce, ister dev
Camlarında perde yok
Bomboş, ev.
Evin -i hali, sabah,
Geciktiniz haydi!
Uykuların tatlandığı sularda
Bırakacaksınız evi.
Evin -e hali, gün boyu,
Ha gayret emektar deve!
Sırtınızda yılların yorgunluğu
Akşam erkenden eve.
Evin -de hali, saadet,
Isınmak ocaktaki alevde
Sönmüş yıldızlara karşı
Işıklar varsa evde.
Evin -den hali, uzaksınız,
Hatta içinde yaşarken
Aşkların, ölümlerin omzunda
Ayrılmak varken evden.
kâfirlerin hayat-ı ebediye hakkında ümitleri vardır
Arkadaş! İslâmiyet, bütün insanlara bir nur bir rahmettir. Kâfirler bile onun rahmetinden istifade etmişlerdir. Çünkü İslâmiyet'in telkinatıyla küfr-ü mutlak, inkâr-ı mutlak; şek ve tereddüde inkılab etmiştir. O telkinatın kâfirlerde de yaptığı in'ikas ve tesirat sayesinde, kâfirlerin hayat-ı ebediye hakkında ümitleri vardır. Bu sayede, dünya lezzetleri ve saadeti onlarca tamamıyla zehirlenmez. Bütün bütün o lezzetler elemlere inkılab etmez. Yalnız tereddütleri vardır. Tereddüt ise her iki tarafa baktırır. Deve kuşu gibi tam manasıyla ne kuş olur ve ne de deve olur. Ortada kalarak her iki tarafın zahmetinden kurtulur.
Kalbin gıdası, Allahü Teala'yı tanımak ve sevmektir. Çünkü, her şeyin gidası tabii hususiyetine uygun olur. Daha önce, insanın kalbinin hususiyetinin bu olduğunu anlatmıştık. Helâkinin sebebi, Allahü Teâlâ'dan gayrı şeylerin sevgisine dalmaktır. Bedeni, kalb için korumak lazımdır. Yoksa, beden fânidir, kalb bakidir. Hacıyı hacca götüren deve gibi, beden de kalbin binek hayvanıdır. Deve hacıya lâzımdır, hacı deveye değil. Eğer hacca giden bir kimsenin deveyi yanında bulundurması icabediyorsa, yemini, suyunu, örtüsünü Kâbe'ye varıncaya kadar tedarik etmesi lazımdır. Bundan sonra onun sıkıntısından kurtulur. Fakat deveye bakmayı ihtiyaç miktarınca yapmak lâzımdır. Yoksa, bütün zamanını ona yem vermek, onu süslemek ve onu muhafaza etmekle geçirirse, kafileden geri kalır ve helâk olur. Bunun gibi, eğer insan bütün zamanını, bedenin kuvvetlenmesine ve helâk olma sebeplerini ondan uzaklaştırmaya verirse, kendi saadetinden mahrum kalır.
Gerçek saâdet, Kur'ânî hakîkatlerin cenneti içinde yaşayabilmektir. Her iki cihânın da bahtiyarlığı, Kur'ân'ın ihtişamına bürünmekle mümkündür. Zira Kur'ân, ferdin içini ve dışını arındıran bir nur, kalplere ibretler ve hikmetler yağdıran bir nasihat, ferdî ve ictimâî hastalıklara devâ, Hakk'a götüren en doğru ve en emniyetli yol, karanlıkları aydınlatan, hayâtî muammâları çözen bir rehber, sonsuzluğun saâdet ve selâmetini sağlayan ilâhî bir beyandır.
Nitekim bu medeniyet insanlığı ikiz kardeşlerle ezmektedir.Bunlardan birisi komünizm, diğeri de kapitalizmdir.Her iki sistem de temelde birbirinin aynıdır. Çünkü her ikisi de, kuvveti üstün tutan bir zihniyete dayanmaktadır. Bundan dolayı netice itibarıyla bir ezen-ezilen sistemidir. Aralarındaki tek fark komünizmde ezen güç siyasi güçtür,
"Kadınlar, erkek evlatlar, yığınla biriktirilmiş altınlar, gümüşler, soylu atlar, [koyun, keçi, deve gibi] sağmal hayvanlar, bağlar-bahçeler bütün bunlar fani hayatın gelip geçici nimetleridir."