Bir yelkovandan gerçeğe daha yakın bir başka şey var mıdır? Ne var ki bize zamanın eğilip bükülebilirliğini öğretmek, sadece en küçük hazzı ya da acıyı gerektirir. Bazı duygular bunu hızlandırır, bazılarıysa yavaşlatır; ara sıra da kaybolmuş gibi gözükür zaman, ta ki bir daha asla dönmemek üzere gerçekten de kaybolduğu son noktaya dek.
Sen gelmesende, bu yangın çıkacaktı. bir kırlangıç bizi ikiye bölecekti, yeni adlar koyacaktık bitkilere son yaz güneşi de çekip gidecekti asmalardan. senin kokun da gidecekti unutacaktık..
ya ben yaşadığım hayatı anlayamadım ya da bu hayatın hiç bir değeri yoktu. daha iyisini de bulamadım,göremedim kimse de göstermedi. sen bir gelip , bir kayboluyordun; kuyrukluyıldız gibi. bense her şeyi unutuyor, ağır ağır sönüyordum.
Ama bu hayatta sevmediğin şey ne?
-her şey.
durmadan öteye beriye koşmalar, küçük ihtiras oyunları hele de aç gözlülükler , rekabetler , dedikodular , birbirine çelme atmalar , birbirini tepeden tırnağa süzmeler.
Benden çok daha güzeldi, kökleri benim köklerimden daha derindeydi. Beni kendime yabancılaştırıyordu. Sakin geceler ve yüksek okaliptüs ağaçlarıydı o, çöl yıldızlarıydı, kara parçasıydı , göktü, dışarıdaki sisti oysa ben sadece bir yazardım.
Sonsuzluğu sözcük kabuğumun içinde sakladım ve yarın, öleceğim. Kırk sekiz saat içinde öleceğim veya altmış sekiz yıldır ölüyorum da ancak bugün farkına varmaya tenezzül ettim.