Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Cinsel fanteziler özellikle, kendi bedenlerine bir şekilde yabancılaşmış ve bunun sonucunda doğrudan fiziksel sevişmeyle cinsel doyuma erişmesi engellenmiş insanların hayalinde direngen hale gelir. Cinsel alakaya ve çocuklar arasında oynanan cinsel oyunlara karşı hoşgörülü yaklaşan ve yetişkinlerin cinsel davranışlarının gizlisi saklısı olmayan toplumlarda, her türlü cinsel sapkınlık ya da cinsel baskılama alışılmışın dışındadır. Daha önce belirtildiği gibi, saldırganca tırmalama ya da ısırmanın abartıdan uzak biçimleri evrensel olarak yaşanan şeylerdir ancak kasten acı çektirme veya acı hissetme ya da hâkimiyet ve itaatle bağlantılı ritüellerle meşgul olma anlamında sadomazoşizm, yazının icadından önceki toplumlarda görülmüyor gibidir. Cinsel sapkınlıklar başlıca, cinselliğe karşı olumsuz tavırların suçluluk duygusuna, engellemeye ve kişisel çekicilik ve etkinlikle alakalı belirsizliğe neden olduğu karmaşık Batı toplumlarının birer ürünüdür. Böyle toplumlarda birçok insan, cinsel sevginin eşit koşullarda özgürce verildiği ve alındığı kişilerarası ilişkiler kurmakta zorluk yaşar.
Sayfa 106Kitabı okudu
Freud ebeveynleri ya da diğer yetişkinler arasındaki cinsel ilişkinin "ilk sahne"sini gözlemleyen çocukların, bunu erkeğin kadına saldırısı olarak yorumladıklarına işaret etti. Bazı insanlarda böylesi erken tecrübeler cinsel davranış kalıpları ve hâkimiyet-itaat kalıpları arasındaki bağlantıyı güçlendirebilir. Cinsel uyarılma ve saldırgan uyarılma, çocukken başkalarıyla fiziksel yakınlığı, sevgi ve şefkatten ziyade acı ve cezayla ilişkilendirmeyi öğrenmişler arasında daha direngen biçimde bağlantılı olabilir. Böyle insanlar kolay incinir hale geldikleri cinsel ilişki esnasında başkalarına, kendilerine zarar vermeyeceklerine dair güvenemez. Bunun sonucunda cinsel ilişkinin sevginin ifadesinden ziyade "becerme" ya da "sikme” olarak muamele gördüğü saldırgan, hâkim bir duruş benimserler.
Sayfa 110Kitabı okudu
Reklam
İşlevsel kompleks veya "kişilik" olarak ruh
Gündelik deneyimden kaynaklanan karakter bölünmesi fenomeninin ifadesi "dışarıda melek, evde şeytan"dır. Belli ortam belli tutum (bkz.) gerektirir. Bu tutum ne kadar uzun sürer ve ne kadar sık gerekirse o kadar alışkanlık halini alır. Eğitimli sınıftan çok sayıda insan birbirinden tamamıyla farklı iki ortamda -ev ortamı ve iş dünyası- bulunmalıdır. Birbirinden tamamıyla farklı bu iki ortam tamamıyla farklı iki tutum gerektirir. Benin anlık tutumla özdeşleşme (bkz.) derecesine bağlı olarak bu çift karakterlilik yaratır. Toplumun koşulları ve talepleri uyarınca toplumsal karakter bir yandan toplumun beklentileri ve talepleri, öte yandan bireyin toplumsal hedefleri ve niyetleriyle yönlendirilir. Kural olarak evcil karakteri, rahatlık ve kolaylık adına duygusal talepler ve uysalca uyum şekillendirir; bu nedenle kamu yaşamında son derece enerjik, ateşli, inatçı, direngen ve acımasız insanların evde aile arasındayken iyi huylu, yumuşak başlı, uyumlu hatta zayıf oldukları sık görülür. Hakiki karakter, gerçek kişilik hangisidir? Bu soruyu yanıtlamak sıklıkla imkansızdır. Bu düşünceler normal bireylerde bile karakter bölünmesinin hiç de imkansız olmadığını gösterir.
Hatice Güzel'in YÜREKTEN YÜREĞE SÖNMEYEN SEVDASI
Hatice Güzel'in YÜREKTEN YÜREĞE SÖNMEYEN SEVDASI Hatice Güzel, eşi trafik kazasında öldüğünde evde yedi küçük çocukla kalakalır. O günün şartlarında, kocasından kalan 10 bin lira borç da işin tuzu biberidir. Çocuklarını büyütmek, onlara iyi bir gelecek hazırlamak için köy yerinde ne iş bulursa yapar. Yine de geçim sıkıntısı bırakmaz peşini.
Ortalık iyice karardığında, etrafındakiler seçilmez oldu- ğunda, birileriyle yüz yüze gelecek istek kalmadığında içinde, artık gitmelisin. Bakışlar iyice bulanıklaştığında gitmek ge- rek; başka coğrafyalara, başka sokaklara, gökyüzünün henüz aydınlık vermeye devam ettiği yerlere. Bu kent üzerine çullanıyorsa sabah akşam ve ağırlığı, adımlarını günbegün yavaşlatıyorsa gitmelisin. Direngen adımlarla, kalbini yormak pahasına, başka sokaklarda yürü- melisin.
Reklam
Ölüm acıtmazdı. O yaşamdı, yaşamın acıları, bu korkunç boğan duygusu; bu yaşamın ona uygulayabileceği son darbeydi. Direngen elleri ve ayakları birdenbire ve güçsüzce çırpınıp suya vurmaya başladı, ama onları çırpındırıp dövündüren isteği aldatmıştı. Fazla derindeydi. Onlar hiçbir zaman onu yüzeye getiremezdi. Karanlığın içine düştüğünü anlamıştı.
Sayfa 350Kitabı okudu
En direngen tohum iyiliktir, ne kadar unutturulmaya çalışılırsa çalışılsın, ne kadar derine gömülürse gömülsün bir gün mutlaka filiz verir.
Öldürüyorlar. Biz bu satırları yazarken ve korkarız sizler de okurken, öldürüyorlar, yakıyorlar, yıkıyorlar, aç, susuz , ilaçsız, karanlıkta bırakıyorlar. Dünyanın kör gözlerinin, sağır kulaklarının önünde. Çoluk çocuk, genç yaşlı , erkek-kadın demeden kıyıyorlar o yiğit , o direngen halka, Filistinlilere.
Sayfa 11
Geri169
1.045 öğeden 1.036 ile 1.045 arasındakiler gösteriliyor.