“Üzgünüm, sizi kırmak, gücendirmek istemezdim kuşkusuz, ama doğrusu benim için gerçeklikten yoksun birisiniz. Karşımda sergilediğiniz tavrınızda, algılamalarımızı yaşantılara dönüştüren, olup bitenleri gerçeklikle donatan o inandırıcı karakter çizgileri yok sizde. Bir varlık sahibisiniz, bayım, bunu yadsıyamam. Ama varlığınızı öyle bir düzlemde sürdürüyorsunuz ki, benim gözümde bir zaman ve mekân boyutunu içermiyor. Deyim yerindeyse, kâğıttan, paradan, krediden, ahlaktan, yasalardan, akıldan ve saygınlıktan oluşuyor bu düzlem. Siz erdemlerin, koşulsuz buyruğun ve mantığın mekânsal ve zamansal bir dostusunuz, hatta belki bizatihi nesneyle ya da kapitalizmle akrabalığınız var. Gelgelelim, her taşta, her ağaçta, her kurbağada, her kuşta karşıma çıkan, beni dolaysız inandıran gerçekliğe sahip değilsiniz. Varlığınızı kuşkuyla karşılayabilir ya da onaylayabilirim. Ama sizi yaşamam olanaksız, dünyada sevemem sizi. Erdemi, mantığı, koşulsuz buyruğu ve tüm insanlık ideallerini el üstünde tutan bütün hısım ve akrabalarınızla ortak bir yazgınız var bu bakımdan. Hepiniz de harikasınız. Sizlerle gurur duyuyorum. Ne var ki, gerçek değilsiniz.”