Birkaç yıl oluyor, bu kitabın yazarı Notre-Dame'ı ziyaret ederken daha doğrusu kıyısını köşesini araştırırken kulelerden birinin kuytu ve karanlık bir yerinde elle duvara kazınmış şu sözcüğe rastladı: 'ANÁrKH (Önüne geçilmez "kader" anlamına gelen bu Eski Yunanca sözcük, Hugo tarafından daha ileride VII. kitabın IV. bölümüne
Sayfa 10 - Can Klasik
En Üst Karizma Resmen...
..."7-8 Temmuz 1919. Sabaha karşı. Tarihi sayfanın başına yazdığımı görünce: —Pekâla... Yaz! Diyerek devam etti: —Zaferden sonra hükümet biçimi cumhuriyet olacaktır. Bunu size daha önce de bir sorunuz nedeniyle söylemiştim. Bu bir. İki: Padişah ve hanedan hakkında zamanı gelince gereken işlem yapılacaktır. Üç: Örtünmek kalkacaktır. Dört:
Sayfa 83 - Mazhar Müfit Kansu
Reklam
“Üzgünüm, sizi kırmak, gücendirmek istemezdim kuşkusuz, ama doğrusu benim için gerçeklikten yoksun birisiniz. Karşımda sergilediğiniz tavrınızda, algılamalarımızı yaşantılara dönüştüren, olup bitenleri gerçeklikle donatan o inandırıcı karakter çizgileri yok sizde. Bir varlık sahibisiniz, bayım, bunu yadsıyamam. Ama varlığınızı öyle bir düzlemde sürdürüyorsunuz ki, benim gözümde bir zaman ve mekân boyutunu içermiyor. Deyim yerindeyse, kâğıttan, paradan, krediden, ahlaktan, yasalardan, akıldan ve saygınlıktan oluşuyor bu düzlem. Siz erdemlerin, koşulsuz buyruğun ve mantığın mekânsal ve zamansal bir dostusunuz, hatta belki bizatihi nesneyle ya da kapitalizmle akrabalığınız var. Gelgelelim, her taşta, her ağaçta, her kurbağada, her kuşta karşıma çıkan, beni dolaysız inandıran gerçekliğe sahip değilsiniz. Varlığınızı kuşkuyla karşılayabilir ya da onaylayabilirim. Ama sizi yaşamam olanaksız, dünyada sevemem sizi. Erdemi, mantığı, koşulsuz buyruğu ve tüm insanlık ideallerini el üstünde tutan bütün hısım ve akrabalarınızla ortak bir yazgınız var bu bakımdan. Hepiniz de harikasınız. Sizlerle gurur duyuyorum. Ne var ki, gerçek değilsiniz.”
Sayfa 115Kitabı okudu
Bébert’in teyzesinin zaman zaman bir şeyler düşünüp düşünmediğini bilebilmek çok ilgimi çekerdi doğrusu. Yok, o hiçbir şey düşünmüyordu. Durmadan konuşuyordu asla düşünmeden. Yalnız kaldığımızda, yani etrafımızda münasebetsiz birileri yokken, o da benden bedava bir muayene kapıyordu. Bu bir anlamda gurur okşayıcı sayılabilirdi.
Sokağımdaki herkes öksürüyordu. Vakit öldürmece. Güneşi görebilmek için, en azından Sacré-Coeur’e kadar çıkmak gerekiyordu, duman yüzünden. Ama oradan bakınca da çok hoş bir manzaraydı doğrusu; ovanın dip kısmında bizlerin ve oturduğumuz evlerin bulunduğunun farkına varıyorduk elbette. Ama ayrıntılı bir şekilde onları aramaya kalktığımızda, katiyen bulamıyorduk, kendi evimizi bile, o derece çirkindi ve tıpatıp benzer bir çirkinlikteydi her gördüğümüz şey. Daha da diplerde, bir köprüden ötekine zikzaklar çizen bir balgam gibi akan da yine Sen nehriydi. Rancy’de otururken, üstünüze bir kasvet çöktüğünün bile farkına varmıyorsunuz. Kılınızı dahi kıpırdatmayı istemez hale geliyorsunuz, işte o kadar. Her vesileyle ve her şeyden tasarruf ede ede, her türlü arzunuzu yitirmiş oluyorsunuz.
Doğrusu hayatım ve kalbim, gençliğim bence o kadar kıymetli bir hazinedir ki bunu öyle rastgele, rüzgarın keyfine sarf ve helak edemem.
Reklam
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.