Freud'un öğrencilerinden Otto Rank, Doğum Travması adlı kitabında anne karnında geçen rahat bir dönemin ardından, çaba ve mücadele gerektirecek doğum sonrası duruma geçisin, her insanın sonraki yaşamında var olacak bir kaygıya neden olduğunu ileri sürer.
Ruhsal yapının ortaya çıkması doğum travmasıyla başetme girişiminin bir sonucuydu ona göre. Öyleyse, her türlü nevrotik rahatsızlığın anahatları bu ilk çatışmada yatıyor demekti, yani kısacası: Her nevroz doğumla birlikte oluşmaya başlıyordu.
Rank'a göre her insan, bağımlılık ve bağımsızlık ya da boyun eğme ve kendi yönünü kendi belirleme eğilimlerinin yarattığı çatışma ile dünyaya gelir. İnsanın bağımsız bir varlık olma çabası yaşamın özüdür. Bunun karşıtı, dölyatağındaki çabasız varoluşa dönme eğilimidir ki Rank bunu ölüme ulaşma isteği olarak yorumlamıştır. Dolayısıyla, ayrılık ve birleşme, yaşam ve ölümle eş anlam taşır. Bağımsızlığa doğru atılan adımlar ürkütücüdür, bireyselliği yitirerek çevrenin egemenliği altına girmek ise çaresizlik duygusunun yaşanmasına neden olur. Her iki duruma da eşlik eden duygu suçluluktur. Kendimize ya da çevremize ihanet etmenin suçluluğu.
Rank, dölyatağında geçen rahat bir dönemin ardından, çaba ve girişimi gerektiren doğum sonrası koşullara geçişin yeni doğan bebekte yarattığı dehşetin, en sağlıklı insanların bile sonraki yaşamında sürekli olarak var olan birincil kaygı'nın kökeni olduğu görüşünü vurgulamıştı. Bu görüş, doğum travmasının sonraki yaşamdaki kaygıların ilkörneği olduğu biçiminde ve ilk kez Freud tarafından ortaya atılmış olan görüşü çağrıştırmakla birlikte, iki görüşün yorumlamasında önemli bazı farklılıklar bulunmaktaydı. Freud, doğum travmasını insanın yaşadığı ilk kaygı olarak tanımlamış, ancak sonraki yaşamın kaygılarını genellikle cinsel nitelikte nedenlerle açıklamıştır. Buna karşılık Rank, insanın yaşamındaki kaygıların çoğunu, doğum anında yaşanan ayrılık kaygısının tekrarı olarak yorumlamıştır. Ona göre, doğum travması sonucu yitirdiklerine karşılık bebek, annesinin de yardımıyla yeni ilişkiler kurarak çevresiyle "birlikte olma" durumunu sürdürür. Ancak, gelişim sürecinin doğal sonucu olarak kurulan beraberlikler, ileride bir yenisi kurulmak üzere daima sona erer ve ayrılık kaygısı, yaşam döngüsünün her aşamasında yeniden yaşanır.
Bir insanın yaşamındaki anksiyetelerin ilk örneği doğum travmasıdır. Doğum travması, dölyatağından kopup dış dünya gerçekleriyle karşılaşmanın yarattığı anksiyetedir.
"Ayrılık, insanın zaman zaman yaşadığı bir şey değil, insanın ta kendisidir. Çünkü insan ayrılıktan yaratıldı. Söylemesi ne kadar zor değil mi? İnsan ayrılıktan yaratıldı. İnsanın hakikati ayrılıktan ibaret; insanın hayatı. Var olmak, ayrılıkla başlayıp ayrılıkla biten bir sancıdır."
Ruhsal yapının ortaya çıkması doğum travmasıyla başetme girişiminin bir sonucuydu ona göre. Öyleyse, her türlü nevrotik rahatsızlığın anahatları bu ilk çatışmada yatıyor demekti, yani kısacası: Her nevroz doğumla birlikte oluşmaya başlıyordu.
Bağımsızlığa doğru atılan adımlar ürkütücüdür, bireyselliği yitirerek çevrenin egemenliği altına girmek ise çaresizlik duygusunun yaşanmasına neden olur. Her iki duruma da eşlik eden duygu suçluluktur. Kendimize ya da çevremize ihanet etmenin suçluluğu.
… Rank, insanın yaşamındaki kaygıların çoğunu, doğum anında yaşanan ayrılık kaygısının tekrarı olarak yorumlamıştır. Ona göre, doğum travması sonucu yitirdiklerine karşılık bebek, annesinin de yardımıyla yeni ilişkiler kurarak çevresiyle “birlikte olma” durumunu sürdürür. Ancak, gelişim sürecinin doğal sonucu olarak kurulan beraberlikler, ileride bir yenisi kurulmak üzere daima sona erer ve ayrılık kaygısı, yaşam döngüsünün her aşamasında yeniden yaşanır.
“Doğmasaydın pek çok şey daha başka bir şekilde gerçekleşebilirdi. Mesela, doğum travması deneyimin olmazdı ve belki de düşünce sistemin, yaşadığın deneyden farklı bir gelişim gösterirdi.”
Psikanalizle ilgili önemli kitaplardan biri. Freud'un kuramından sonra psikanalize ufuk açıcı ve farklı açılardan bakmamı sağlayan bir kitaptı. Freud da kaygıların ilk örneğini doğumla açıklar ancak bunun üzerinde çok durmaz. Kaygıları çoğunlukla cinselliğe dayandırır. Otto Rank, nevrozları Freud'un iddia ettiği cinsellikten daha önce