“tanrı dünyayı bu günah dolu kederden bir tufanla istediği kadar arındırsın, o suları birikintilere, göletlere, hendeklere geri toplasın, bunların her biri de gökleri yansıtsın, yine de hâlâ biraz kan ve saç tadı gelecektir o sulardan.”
“hayatımın o noktasında bir kez daha durmak ve beni şimdi olduğum kişi yapan yöne değil de bambaşka bir yöne sapabilmek için duyduğum düşsel, heyecan dolu arzu…-zamanın içinde kendimin gerisine yolculuk edebilmek ve kendimi, yani yaşananlar tarafında damgalanan kişiyi de, bu yolculuğa götürmek gibi mantığa aykırı bir arzu.”
“akan zamanı ve ölümü düşünmenin yol açtığı fikir, insanın ne istediğini aniden bilmez oluşu muydu? insanın, kendi arzularını tanımaz oluşu muydu? insanın, kendi iradesiyle olan doğal yakınlığını kaybetmesi miydi? ve bu yolla kendine yabancılaşması, sorun haline gelmesi miydi?
“insanın yaptığı her şey, bilinemeyen derinlikte saklı iç hayatın tamamlanmamış, adeta gülünesi çaresizlikteki ifadesidir sadece, bu iç hayat yüzeye çıkmaya çabalar ama onun uzağına bile ulaşamaz.”
“ben kimim? bunu neden yapıyorum?” gibi düşüncelere zihnimi yormasaydım, o zaman belki başka türlü olurdu…o zaman mutlu olabilirdim! bu hayata kendimi bütün bütün vermeyi denedim, ne kadar güçsüz, ne kadar sahte duygularla dolu olduğumu daha çok hissettim.”