Yaşam, zamansız. Yaşamın hiçbir zamanı yok. Çocukluk, kadınlık, erkeklik, yaşlılık, yaşam, ölüm, sevgi, sevgisizlik, doyum, doyumsuzluk, her şey iç içe. Akıl, delilik, varlık, boşluk iç içe.
Iletişimdeki bu hız, üzerinizde baskı yaratarak, sanki süregelen bir yarış varmış gibi sizi o hıza ayak uydurmaya zorluyor. Aynı zamanda da gereğinden fazla uyarıcıyla beyninize aşırı yükleme yapıyor. Doyumsuzluk yaratmaya dayanan tüketim kültürü, abartılı diliyle üzerinizde baskı kurarak size daha fazla şey satın aldırtmaya çalışıyor: Bu senin olmalı. Sürekli bir şeyleri kovaladığınızı ama hiçbir yere varamadığınızı hissediyorsunuz, bu da kaygı doğuruyor.
İşte o gün bana sorduğun ilk soru, neden devrimci olduğumdu. Ben halkımı, ülkemi sevdiğim için gibi bir yanıt vermiştim. Sen yanıtımı doyurucu bulmamıştın. ‘Bence insan kendisi için devrimci olur’ demiştin. ‘Halkı, ülkeyi sevmek, onlar için iyi işler yapmak da önemlidir ama insanı devrimci yapan bunlar değildir. İnsanı devrimci yapan kendi içindeki istektir. Bu belki sunulanla yetinmemek, bir tür doyumsuzluk duygusudur.’