Şafakta müminlerin kalbi uyanır.Zamanında kalmayan, her zaman geç kalacaktır.Daha sonra ne yaparsa yapsın daima gecikir. Rüyadaymışçasına koşturarak, insanlara ya da işlere yetişmeye çalışır.Aslında bir adım bile ilerlemez zira gerçekte kalbi uykudadır.Hiç uyanamama riski vardır üstelik! Gün be gün bu gecikmeler birikir, sonra aniden ölüm gelir.Artık yapacak hiçbir şey kalmaz.
Yusuf ve Züleyha'nın hikayesini anlayabilmek için Yusuf'un ahlakını Züleyha'nın yangınını maşuk ve aşk nehrinden yüzüp geçmekle anlayabiliriz.Öyle bir nehir ki neresi sığ neresi derin belli olmayan.Bir tarafı girdap diğer yanı su üstünde bir serap.Hayal ve hakikatin birbirine karıştığı, dinleyenin okuyanın nehrin kıyısına oturup ah çektiği ve suyun akışını susuzluğuna rağmen nehirden bir avuç su alamadan seyretmesi gibidir.
İnsan bir kadını severse, o kadın doğrudan doğruya yeryüzünün en iyi kadını olur.Herkes en iyi kadını sever, bu inançtır.İşte inancı olmayan kişi sevemez.Bugün bir kadını sever, önümüzdeki yıl bir başkasını.Böyle adamlar, ruhça kısır bir yaşamı sürdüren serserilerdir.
Tabiatta herhangi bir şey haddini aşınca zıddına dönüşür. At arabasının tekerleri çok hızlı dönmeye başlayınca sanki tersine dönüyor gibi görülür. O halde bütün üzüntülerin sonu mutluluk, bütün gülmelerin sonu gözyaşıdır. Sevincin de, hüznün de aşırısı insanı öldürür. Kahkahalarla gülen kişinin gözünden sonunda yaş akar.
"Ruhundaki acıyı terk etmek doğru değildi. Tam tersini yapmalıydı. İncelemek tek teselliydi. Acıya yüz çevirmektense soğuk bir günde giyilen bir palto gibi acılara bürünmeliydi. Kayıpta huzur, ölümde güzellik, pişmanlıkta da özgürlük vardı."