Gülseren Budayıcıoğlu’nun okuduğum ilk kitabıydı Camdaki Kız.Yazarın anlatımını, dilini bu kitabı ile tanımış oldum.Genel itibari ile yazarın dili oldukça akıcı ve sade.Ayrıca kitabın yarısı iç monologlar halinde devam ediyor.Kitabı okurken Nalan’ın hikâyesine eşlik ettim ben de.Bir yandan okuyup bir yandan da yaşadıklarını tasvir etmeye çalıştım ama ne yalan söyleyeyim bu oldukça zordu.Öyle zor bir yaşam serüveni ki sormayın.Ben okurken yüreğimin ağırlaştığını hissettim, bu hikâyenin gerçek oluşu ise daha fazla ağırlaştırdı.”İnsanın çocukluğu anavatanıdır demiş” ya Doğan Cüceloğlu, bunu oldukça net bir şekilde hissettim kitabı okurken.İnsan çocukluğunda aldığı darbeleri ve yaşadığı travmaları yaş aldıkça yanında gezdiriyormuş hep.Ve işin kötüsü bunlar da tıpkı yaş gibi büyümeye devam ediyor.İster istemez okurken kendi yaşamını dahası çocukluğunu sorguluyor insan.Sorguladıkça da zihni kamaşıyor sanki.
Neticede yaşamın içinden olan bu kitaba oldukça fazla empati duygusu ile eşlik ettim.
Benim için farklı bir yolculuktu, severek okudum.
Camdaki KızGülseren Budayıcıoğlu · Doğan Kitap · 201924,3bin okunma
Şükrü Erbaş’ın Ölen eşi için şiirsel bir ağıt niteliğinde kaleme aldığı kitap:
“yaşıyoruz sessizce”
‘... harflerden binlerce Hatice yaratıp Tek tek dokunuyorum hepsine.’
Dizeleri okurken sevgiyi, ayrılığı, hüznü oldukça fazla hissettim.Çok sevmek değil, güzel sevmekte iş.Şükrü Erbaş çok güzel sevmiş, güzel sevmiş.
Yaşıyoruz SessizceŞükrü Erbaş · Kırmızı Kedi Yayınevi · 201612,8bin okunma
Kitabı okumaya başladığınızda bir amacın, idealin ya da arzunun (adına her ne derseniz deyin ) gerçekleşme ihtimalinin peşine düşüyorsunuz.Evet, bu belki Martin Eden’ın hikâyesi ama bu hikâyenin kendinize mâl olan taraflarını bulmak da sizin bir amacınız oluyor.
Kitap için bir sürü yorum yapılabilir ama kitabın
bende uyandırdığı hisleri birkaç teşbih cümlesi ile anlatmayı uygun buldum.
Gün doğarken, pencereden odanın içine yavaş yavaş güneş ışıkları süzülmeye başlar.
Bu ışıklar gittikçe yoğunlaşır, yoğunlaşır...
Aynı zamanda iyice ısıtmaya da başlar odayı.
Pencerenin perdesini tam olarak çektiğiniz zaman ise oda ışıkla doludur ve oldukça ısınmıştır artık.İşte böyledir Martin Eden’ın öyküsü.
Martin Eden için bir güneştir Ruth, yavaş yavaş içini kaplar ve ısıtır.Merak, arzu ve keşif perdesini de aralamaya başladığında artık güneş iyice yakmaya başlar.İçinde hiç alışık olmadığı hisler uyanır.Bir mefkurenin ışığında hayatını idame ettirmeye başlar.Artık daha çok araştırır, daha çok bilmek ister, içinde keşfedilmeyi bekleyen onlarca hazinenin anahtarının Ruth’a duyduğu aşk olduğunu anlar.
Bu aşka sıkı sıkı bağlanarak yepyeni bir iç dünyası oluşur Martin’in.Kendisini dışa karşı kapatarak, içine açılır bir bakıma.
Ve sonunda bir şeyi keşfeder, kendini ve kendi değerini.
Martin EdenJack London · Koridor Yayıncılık · 202090,9bin okunma