“Evet, insanoğlu ölümlü,” dedi. “Ama bu kadarla kalsa çok önemli değil. İşin kötüsü, insan hiç beklenmedik bir anda ölüyor. İşte işin püf noktası bu. Ve insan, akşama ne yapacağını bile bilecek durumda değil.”
Bırakacak gömülerim olsaydı, yaralarımı sararlardı, bakarlardı bana; seslerini duyardım, yüzlerini görürdüm. Ah, sevgili çocuğum, tek çocuğum, bırakılmışlığımı yeğ tutarım yine de! Mutsuz bir kişi sevildi mi sevildiğinden kuşkusu yoktur hiç değilse.
Aşk bir dindir, tapınışı da bütün öbür dinlerdekinden daha pahalıya mal olmalıdır; çabucak geçip gidiverir, hem de geçtiği yerleri kırıp döktükleriyle belli etmek isteyen bir yaramaz çocuk gibi geçer.
Soylu ve arı bir biçimde çalışmak istiyorum ben; gece gündüz çalışmak, başarımı yalnız kendi çalışmama borçlu olmak istiyorum. Başarıların en ağırı olacak bu ama her gün başım yastığımda kötü düşüncelerden uzak olarak dinlenecek. Yaşamını gözlerinin önüne getirip de onu bir zambak kadar arı bulmaktan daha güzel şey mi olur?
nicedir kavrayamam haller içinde halimi
demiri bir hecenin sıcağında eriyor iken gördüm
bir somunu bölünce silkinen gökyüzünü
su içtiğim tas bana merhaba dedi, duydum
duydum yağmurların gövdemden ağdığını.