“Kadın olmaktan utanmıyorum, yazar olmakla da iftihar ediyorum. O ünvan benim yegane servetim, biricik iftiharım ve ekmeğimdir.” demiş
Suat Derviş .
Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde gazetecilik yapmaya, yetmezmiş gibi yazar olmaya “kalkışmış” bir kadının yaşayacağı cinsiyetçi saldırıları bir düşünün. Evinin kadını, çocuklarının anası
Elhasıl, nefs-i emmare tahrip ve şer cihetinde nihayetsiz cinayet işleyebilir, fakat icad ve hayırda iktidarı pek azdır ve cüz'îdir. Evet, bir haneyi bir günde harap eder, yüz günde yapamaz. Lâkin eğer enaniyeti bıraksa, hayrı ve vücudu tevfik-i İlahiyeden istese, şer ve tahripten ve nefse itimattan vazgeçse, istiğfar ederek tam abd olsa o vakit
يُبَدِّلُ اللّٰهُ سَيِّئَاتِهِمْ حَسَنَاتٍ
"Allah onların günahlarını silip yerlerine iyilikler verir." Furkan Sûresi, 25:70.
sırrına mazhar olur. Ondaki nihayetsiz kabiliyet-i şer, nihayetsiz kabiliyet-i hayra inkılab eder. Ahsen-i takvim kıymetini alır, a'lâ-yı illiyyîne çıkar.
''...Elhasıl: Şu eczahane-i kübra-yı âlemde, Hakîm-i Ezelî'nin mizan-ı kaza ve kaderiyle alınan mevadd-ı hayatiye, hadsiz bir hikmet ve nihayetsiz bir ilim ve herşeye şâmil bir irade ile vücud bulabilir. "Kör, sağır, hududsuz, sel gibi akan küllî anasır ve tabayi' ve esbabın işidir." diyen bedbaht, "O tiryak-ı acib, kendi kendine şişelerin devrilmesinden çıkıp olmuştur." diyen divane bir hezeyancı, sarhoş bulunan bir ahmaktan daha ziyade ahmaktır. Evet o küfür; ahmakane, sarhoşane, divanece bir hezeyandır..."
Tabiat Risalesi - 10
Elhasıl: Nasılki kadınlar kahramanlıkta, ihlasta şefkat itibariyle erkeklere benzemedikleri gibi, erkekler de o kahramanlıkta onlara yetişemiyorlar; öyle de o masum hanımlar dahi, sefahette hiçbir vecihle erkeklere yetişemezler. Onun için fıtratlarıyla ve zaîf hilkatleriyle nâmahremlerden şiddetli korkarlar ve çarşaf altında saklanmağa kendilerini mecbur bilirler.
Canı sıkılmış olduğu zamanlarda birkaç kere kendisiyle sinemaya gitmiştik. Filmi sonuna kadar seyretmeye asla tahammül edemez, daha başından itibaren rejisörü ve artistleri tenkid eder ve filmin sonunun neye bağlanacağını derhal tahmin edip söylerdi. Denilebilir ki; bu keskin zekâ hem kendisini ve hem de etrafını rahatsız eden, O'nu müşkülpesent kılan bir seviyedeydi.
Elhasıl, bu büyük ve müstesna insan, hasletleri ve kusurlarının dehşetli medd-ü cezri arasında bir hayat sürmüş ve dâima herkese «anormal bir fıtrat» olarak gözükmüştür. Bunu kendisi de biliyor ve çok defa şöyle ifade ediyordu.
« -Ben mamutlar gibi nesli tükenmiş bir varlığım!..»
Peki ya ben neden daha önce Metin Karabaşoğlu kitapları okumadım? diyee hayıflanmanız pek mümkün..Zira benim için çok farklı bir ufuktu, daha once okumalıydım dedim hep kendi kendime..Bu yüzden
Aslı.B hanıma teşekkür ederim..Kur'an okumaları incelemesiyle merak ettim ve okudum.
Ve kendime sorduğum ilk soru şu oldu