"Asılırken dikkat etmen gereken tek şey, boşlukta kaldığın anda ağırlığını olabildiğince aşağı vermek. Boynun mutlaka kırılmalı. Yoksa oltanın ucundaki balık gibi sallanırsın. Utanç verici. O kadar izleyenin önünde bir balığa dönüşmek utanç verici. Bu yüzden, tek hamlede ölmelisin. Düşüp kalmalısın. Titreme yok, sarsılma yok, spazm yok. Seni asanlardan yüksekte olduğun müddetçe sorun yok. Ayakkabılar önemli. Gözleri alacak kadar cilalı olmalı. İzleyenlerin kursağında kalmalısın. Ayakkabılarını kıskanmalılar. Pantolon ütünü de. İdamda kıyafet çok önemlidir. Bunu bildikleri için de ilmeği boynuna geçirmeden önce kefen giydirirler. Ama her şey hatıralarında kalır. Gözlerin solar ama üzerindeki kumaş parlamaya devam eder. Karılarını satsalar alamayacakları kadar pahalı olmalı. Dünyanın en güçlü adamını astıklarını düşünmeliler. Sen öldükten sonra kıyametin geleceğini düşünüp korkmalılar. En az bir gece kâbuslarına girmelisin. Zavallı hayatlarında karşılaşabilecekleri tek üstün varlığı yok ettiklerini düşünüp titremeliler. Tabii, üstün bir varlık olmana gerek yok. Öyle görünmen yeter. Sana görünmemin yettiği gibi, değil mi?"
Evet,insan öyle fâni bir varlık ki varlığının en büyük öneme sahip ol- duğu, en etkili ve güçlü etkilerini bıraktığı yerde, sevdiğinin ha- tırasında, yüreğinde kaybolmaya - yok olmaya – mahkûmdur, hem de öyle çabucak!
Sayfa 83 - Aperatif kitapKitabı okudu
Reklam
Sosyal Mühendislik
Endirekt yönden bir beyin yıkama operasyonu ; Toplumsal yapı nasıl bir sistem ön görüyorsa, sen, çocukların, senin ailen, senin çevren onu talep ediyor, onun dışında kaldığı zaman da buna direnemiyorsunuz ve yıkılıyorsunuz.Para pul önemli diyemiyorsunuz. Ev, yat, kat önemli değil diyemiyorsunuz dediğiniz zaman sizin bilginiz, evdeki kitaplarınız kimsenin karnını doyurmuyor. O varlık konusunda mücadele eden kitle size şöyle aşağılayarak baktığı zaman içinizdeki eşik değer yüksek değilse, ego denetim mekanizmaları güçlü değilse yıkılıyorsunuz. Demek ki, toplum endirekt yönden bireyleri o kadar büyük bir etki altına alıyor ki, bu etki altına almada o toplumu yöneten sistemlerin istediği gibi tüketmeye, istediği gibi düşünmeye, istediği gibi hareket etmeye mecbur kalıyoruz. Onların top on listelerindeki filmleri izlemek zorundayız. "Ne biliyoruz ki" filmini aramızda pek duyan yok herhalde. Ne güzel kuantum fiziği ile ilgili insan beyninin sırlarını farklı bir boyuttan inceleyen, kâinatı sorgulayan çok hoş bir film. Ama top onda yoktur.Niye? Toplum bize belirli şeyleri empoze ediyor, okuyacağımız kitaplar belli, falan filan yayın evlerinin en çok satan kitaplarını alıyoruz. Filan yazar, filan köşe yazarı hangi kitabı okuduysa o kitap yüz bin satıyor. Ama siz bir ömür vermişsiniz, bir tecrübe yığınından ibaret kitabınızı koyuyorsunuz kimsenin haberi yok. Nasıl "Ne biliyoruz ki" ne yaptı toplum bize, şekil verdi.Şu anda bu manada hepimiz beyni yıkanmış insanlarız.
Sayfa 416 - Psikoterapi Enstitüsü Eğitim YayınlarıKitabı okudu
Çünkü kendini durmadan suçlayan insan çok güç kaybeder, bu da kaybetmeyenlerin işine gelir. En büyüğe aldırmayanlar başkaları en küçükle perişan ve suçlu olsun isterler, bunu incelik kılıfından, dervişlik kabından suna, içirirler. Her küçükle uğraşan artık tavuk gibi eşelenen bir varlık olur, kendini önemsemesi de artar, bir müddet sonra şeytan da onu umursamayıp zaten kendinden başını kaldıramayacağına ikna olduktan sonra alil ve malulen emekli olmuş görüp bırakır. Bunun üstüne kendi de, etrafı da, bütün ahali de bu tavuğa evliya demeye başlarlar. İşte evliyalığın aslı budur. Vehimler ve onları tek tek toplayacağım diyen bir tavuk başı ile evliya tacı birbirine eştir," diye anlattığı hatrına geldi. Bahçedeki tavuklara farklı farklı isimlerle, "Bilmem ne efendi, nasılsınız?" deyişi, tavukların da gene başlarını kaldıramayışı gözünün önüne geldi. Ağzı gülmekle ağlamak arası çarpıldı.
Sayfa 400Kitabı okudu
"Uykusuzluğa karşı koymak budalalık! Yeryüzündeki en masum şey uyku,oysa en suçlu varlık insan!"
Spinoza der ki
"biz her şeyden önce tutkularımızın tutsağıyız: ama tutku tutsaklığı demek, insanların dünyasında, insanın sınırlı olan kuvvetinden gelir; biz çoğu varlık- tan daha "iyi" durumda olsak bile yine de göreli olarak "güçsüzüz", çünkü sonlu varlıklarız. Üstelik pasif duygularımız (nefret, korku, öfke, acıma) bizi dünyadan yabancılaştırırlar biz de bu yabancılaşma yüzünden yanlış iyiliklerin ve doğru kötülüklerin peşine düşeriz ve bunlar bizim için en güçlü tutkular haline gelebilirler."
Sayfa 48
Reklam
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.