Ağıl savaşında Snowball'un en ön saflarda nasıl yiğitçe çarpıştığını, geri çekilmeye kalktıklarında kendilerini nasıl toparlayıp yüreklendirdiğini, Jones' un tüfeğinden çıkan saçmalarla sırtından yaralandığı zaman bile nasıl ileri atıldığını anımsadılar ya da anımsar gibi oldular. Snowball'un savaştaki yararlıkları ile Jones'un gizli ajanı olduğunu bağdaştırmak biraz zordu doğrusu.
Gelgelelim,
Beter, bize kısmetmiş.
Ölüm, böyle altı okka koymaz adama,
Susmak ve beklemek, müthiş
Genciz, namlu gibi,
Ve çatal yürek,
Barışa, bayrama hasret
Uykulara, derin, kaygısız, rahat,
otuz iki dişimizle gülmeğe,
Doyasıya sevişmeğe, yemeğe...
Kaç yol, ağlamaklı olmuşum geceleri,
Asıl, bizim aramızda güzeldir hasret
Ve asıl biz biliriz kederi.
İhtiyar hoca sabah akşam üç gün dairenin önündeki meydana geldi. İrili ufaklı avanesiyle nümayiş (gösteri) yaptı. Dördüncü gün verdiğim emir üzerine onları sokaktan kovdular. Fakat evimde yemeğimi yerken dizi dizi karşıma sıralanan boynu bükük çocuk hayallerini gözümden uykuya dalacağım vakit, " Kaymakam babak açız... Ekmeğimizi alma" diye uzaktan uzağa haykıraşan ince sesleri kulağımdan hangi jandarma vasıtasıyla defeder?...
Şu beğenmediğimiz, akılsızlığa misal olarak zikrettiğimiz eşeklerin içinde ne filozof kafalıları vardır bilir misin evlât?...
Yedikleri sopanın miktarı ne olursa olsun yürüyüşlerini değiştirmezler.
Hızlı gitmenin sopadan kurtulmak için çare olmadığını, çünkü sahiplerinin büsbütün hırslarını artırarak kendilerini atlarla yarıştırmaya sevk edeceğini biliyorlar...
“Ben ahlaklı insanı, toplumun ahlak kurallarına uyan, “toplum beklediği için doğru olanı yapan” kişi olarak görüyorum. Etik davranan insan ise toplum kuralları nedeniyle değil, “kendi inandığı değerler nedeniyle doğru olanı yapan” kişidir.
Ahlaklı insan, kendini tanıyanların tanıklığına önem verir, görebileceği, bilebileceği yerde, onların beklediği şekilde davranır. Örneğin borcunu öder, verdiği sözü tutar. Borcunu ödemezse, verdiği sözü tutmazsa adının kötüye çıkacağını bilir. Ahlaklı olmak, onun için akıllıca bir politik davranıştır. Ancak köyünde herkesin bildiği “ahlaklı” bir kişi, farklı bir muhitte, kendisini hiç tanımayan insanla arasında “ahlaksız” davranabilir. Çünkü onu ayıplayacak, kendisinin önem verdiği kimse yoktur. Vardır, ama önemsemez.
Geçerli olan temel ilke şu: "Eylem, varoluşu, kişiyi yansıtır."
O nedenle bir toplum, eğitimi bilgi yükleme, bilgi aktarma düzeneği olarak görüyorsa ve varoluşun gelişimiyle ilgilenmiyorsa, o toplumdaki eğitilmişler, doğruyu bilir ama yapmaz.
Babası sigara içen bir çocuk düşün. Ona biyoloji dersinde sigaranın sağlık üzerindeki bütün olumsuz etkileri öğretilebilir. sağlıklı yaşam için gerekli tüm bilgilerin listesi verilebilir.
çocuk bunları öğrenebilir ve sağlıkla ilgili bir sınavda yüksek not alabilir. ama çevresinde sağlık bir değer olarak yaşanıyorsa, rol modeli olacak, örnek alınacak insanlar sigara içiyor, ağır yağlı yiyecekler yiyor, her yiyeceğe tuz basıyor, spor yapmıyor, dişlerini fırçalamıyorsa, bu çocuk kendi davranışında büyük olasılıkla bildiklerini değil, gördüklerini sergileyecektir.
-Ama biz, iki insanın da artık aklının başına geldiği evlilikleri mantık evliliği diye adlandırıyoruz. Bu, kızıl hastalığı gibi geçirilmesi gereken bir şeydir.
- O zaman çiçek aşısı gibi yapay olarak aşk aşısı yapmayı öğrenmek gerek.
Bir adamın verilecek bir yemeğin ayrıntılarını öğrenmek için saat 9.30'da bir arkadaşına uğramasında ve içeri girmemesi de hiçbir olağanüstülük ve tuhaflık yoktu; ama bu durum herkese garip görünmüştü. En çok da Anna'ya tuhaf ve kötü gelmişti.