Adalet yoksa! Doktoru, Mühendisi, Beyin Takımı da göçer
Bir İslâm devleti, bir İslâm toplumu ilk defa olarak Batı hukuk normları ile iç içe geçmektedir. Bunun üzerinde çok durulması lâzımdır. Türk inkılâbı teknik eğitime daha eskiden başladığı için olsa gerek, mühendislik konusunda nihaî başarıya ulaşmıştır. Türk inkılâbı tababet konusunda da nihaî başarıya ulaşmıştır. Bugün Türkiye mühendislik ülkelerinden birisidir, çok yakında da tababet, hekimlik ülkelerinden birisi haline gelecektir. Fakat Türk inkılâbı; hukukçuluk, hukukşinaslık dalında yeterince parlak, başarılı bir icraat gösterememiştir ve bugüne kadar hukuk inkılâbımız tamamlanmamıştır.
Sayfa 163 - İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Tek bir soru. Sadece bir tane. Kayra sordu:
“Nasılsın?”
Bacaklarını iki kişilik salıncağa uzatıp sağ kolunu sırtını dayadığı demire yaslayıp sol kolunu da salıncağın kenarına koydu. Birkaç saniye çevreyi seyretti. Ve başladı konuşmaya.
“Seni Kinyas en son Fransa’da görmüştüm. Paris’te. Ama Kayra, seni en son ne zaman gördüğümü
"Gitmeyeceğim. Gidemem. Kalmam gerek artık. Eskiden olsa gidebilirdim. Ama artık olmaz. İnsan düşündükçe daha iyi anlıyor. Ben hiç gitmeyeceğim buradan."
Anladığım kadarıyla, 'Benim Dinim' adlı kitabında Tolstoy şöyle bir şey ima ediyormuş:
“Toplumsal devrim olarak ne gerçekleşirse gerçekleşsin, insanların içinde kendilerine özel ve gizli bir başka devrim gerçekleşecek ve bundan yeni bir din doğacak; daha doğrusu, adı henüz konulmamış yepyeni bir şey doğacak ve bu şey, eskiden Hıristiyan dininin sahip olduğu yatıştırma, avutma, yaşamı olası kılma etkilerini taşıyacak.”
Çok ilginç bir kitap olsa gerek Tolstoy’unki. Sonunda sinizmden, şüphecilikten, yalan dolandan bıkıp daha müzikli bir yaşam sürdürmek isteyeceğiz. Peki, nasıl gerçekleşecek bu ve ne bulacağız gerçekten? Önceden tahmin edebilmek ilginç olurdu, ama daha da iyisi, gelecekte yalnızca felâketler görmektense bu tür bir kehanet yapabilmek...
Yoksa, devrimler ya da savaşlar yoluyla olsun, çürümüş devletlerin iflası yoluyla olsun, elbette bir sürü felâket, şimşekler gibi düşecek modern dünyanın ve uygarlığın üstüne.
...
Eskiden kocasını, oğlunu, kardeşini kaybeden kadınlar yas yüzükleri takarmış.” Diyor Rojda. “Ağrıyı yalnızca kalbinde değil üstünde de taşımak bu olsa gerek.”