Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Ah, Elias Rukla konuşacak birinin varlığını nasıl da delice özlüyordu. Özellikle de Jakob Aalls Sokağı'ndaki dairenin salonunda, akşamları Eva yattıktan sonra elinde bira bardağı ve akvavit kadehiyle tek başına oturup düşünürken. Düşüncelere dalıyor ve okuyordu. Tarih kitapları ve romanlar. Tercihen 1920'li yılların romanlarını okuyordu,
Fotoğraf, mükemmel bir kaydetme sanatıdır. Zamanın içinden bir anı herkes, her zaman görmeye devam edebilsin diye durdurup ayırırız; bu aynı zamanda o anın geçmişte kaldığının da bir göstergesidir. Fotoğraf; burada olmakla, burada artık olmamak arasındaki bir alacakaranlık hattıdır. Bu noktada aklıma Küba doğumlu Amerikalı sanatçı Ana Mendieta" geliyor. Onun Silueta dizisi; kuma ve toprağa yaptığı beden baskılarından oluşur; kum üstünde kaybolan kadın bedenlerini bazen pigmentlerle renklendirmiştir. Mendieta "biz hep buradaydık ve hep buradan gidiyoruz," der
Reklam
Bu bahçedeki fidanlar çoktan yaprak döktü Halbuki karşıdaki dağda otlar hâlâ yemyeşil Yan bahçede domatesler yeni yeni kızarıyor Ve toprak ana hâlâ aynı renkte Çocuklar oyunlar oynuyor Suratlarından terler dökülüyor boncuk boncuk Halhal gördüm ayağında bir kadının şangır şangır Ve güneş hâlâ kızgın öğle vakitleri...
Besna AciKitabı okudu
1920'lerde çoğunluğu Freudcu psikodinamik görüşlerden esinlenmiş ve özellikle orduda asker alımına yardımcı olma veya savaş travmalarını iyileştirme konusunda başarı göstermiş klinik psikologlar yeni yöneticilik görevi için gereken ana esasları oluşturmak amacıyla şirketler tarafından seferber edildiler.
Balzac'ın yazgısının yasası son âna kadar tekrarlanır: Balzac, hayallerini sadece kitaplarda yaşar, bunlara kendi yaşamında hiç biçim kazandıramaz. Tarifsiz bir çabayla, umutsuzca kendini feda ederek ve ateşli beklentiler içinde döşemiştir bu evi, nihayet elde ettiği karısıyla "yirmi beş yıl" yaşayabilmek için. Ama aslında oraya ölmek için taşınmıştır. Çalışma odasını, İnsanlık Komedyası'nı tamamlayabilmek için tamamen kendi zevkine göre döşetir. Bekleyen elliden fazla eser taslağı vardır. Ama bu çalışma odasında tek bir satır daha yazamayacaktır. Gözleri tamamen iflas etmiştir ve Fortuneé Sokağından günümüze ulaşan tek mektup dehşet vericidir. Arkadaşı Théophile Gautier'ye hitap etmektedir mektup. Madam Eva'nın elyazısıyla yazılmıştır; Balzac mektuba güçlükle yalnızca tek bir satır karalayabilmiştir: "Artık okuyup yazamıyorum."
Sayfa 543 - Can Yayınları [Modern]Kitabı okudu
"Gerçekte feminizm ve terapi, orta sınıf kadınları geleneksel aile düzeninin boyunduruğundan azat etmeyi vaat eden iki ana kültürel oluşum olduğundan yakın ilişkilerin akılcılaştırılmasına yani yakın ilişkilerin kişinin kendi kendisini incelemesi gibi yoğun bir işi ve müzakereyi temel alan bir inceleme ve tartışmanın nötr yöntemlerine teslim edilmesine katkıda bulundular. Duygusal bağların akılcılaştırılması "duygusal ontoloji" ye ya da duyguların denetlenmek ve açıklık kazandırmak için özneden koparılabileceği düşüncesine yol açtı. Böyle bir duygusal ontoloji, yakın ilişkileri orantılandırmaya açık yani kişiden bağımsız olmaya müsait ya da özellikte yoksun ve soyut kriterlere gôre değerlendirilmesi mümkün hale getirdi. Bu, sonraki aşamada ilişkilerin birbirleriyle karşılaştırılabilecek ve maliyet-fayda analizine elverisli bilişsel nesnelere dönüştürülmesini akla getirir." -Eva Illouz, Soğuk Yakınlıklar-Duygusal Kapitalizmin Şekillenmesi, İletişim yayınları, syf: 59 #felsefe #psikoloji #sosyoloji
Reklam
On the Waterfront” (Rıhtımlar Üzerinde) filmindedir. Eski bir boksör olan ana karakter (Marlon Brando), ilgi duyduğu narin genç kızın eldiveniyle oynarken eldiveni giymeye çalışır. Kaba ve iri eline eldiveni bir türlü geçiremez. Elia Kazan, bu sahneyi montaj masasında izlerken şaşırmıştır, çünkü senaryoda olmayan bir harekettir. Marlon Brando çekim sırasında kafasından geçeni bu eylemle görselleştirmiştir. Masumiyet timsali kızı (Eva Marie Saint) istemektedir, ama kendisini ona layık görmemektedir. Eldiven, muhteşem bir metafora dönüşmüştür!
Heyecan ve beklenti artarken ellerim yatak örtüsünü kavradı. O benim payıma düşeni almam için her şeyi yapmıştı, hem de defalarca. Bu, yalnızca onun olacaktı. “Düz beni” diye emrettim, gözlerimle meydan okuyarak. “Eva.” Tam içime girerken dökülüverdi adım ağzından ve tek bir acımasız darbeyle hayalarına kadar daldırdı aletini. Soluğum kesildi. Büyüktü, taş gibi sertti ve inanılmaz derecede derine girmişti. Aramızda oluşan bağ şaşırtıcı yoğunluktaydı. Duygusal olarak. Ruhsal olarak. Daha önce hiç böyle hissetmemiştim kendimi, böyle tümüyle... ele geçirilmiş. Tutulup kalmış. Benimki gibi bir geçmişi olunca insan seks sırasında zapt edilmeye dayanabileceğini tahmin etmiyor, oysa Gideon’ın bedenime tümüyle hükmetmesi arzumu akıl almaz bir seviyeye çıkarıyordu. Hayatımda hiç bu kadar azmamıştım, ki onunla o ana dek yaşadıklarımdan sonra böyle hissediyor olmam delice bir şeydi. İçimde oluşunun, içimi dolduruşunun verdiği hissin tadını çıkararak kasılıp kavradım onu. Kasıklarını çevire çevire kasıklarıma sürtüyor, sanki Hissediyor musun? İçindeyim. Senin sahibinim demek ister gibi itiyordu.
31 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.