HAVUZ BAŞI
Beyazıt Havuzu'nun kenarındaki kanepelerden birine oturmuş sizi bekliyorum. Yaşını almış bir adamın yirmi yaşındaki çocuk kederlerini, sevinçlerini yaşaması ne demektir, diye düşünüyorum: Belki, bir geç olma hadisesi. Belki de bir çeşit hazları, kederleri, çocuklukları uzatma temayülü. Ama bu uzayan yaz, kışın gelmeyeceğine alamet
Suç ve Ceza kitabında demiş ki Fyodor Dostoyevski "İnsanoğlu denen aşağılık yaratığın alışamayacağı hiçbir şey yok!" demiş (e tabi bunu beğenenlerde olmuş...) Eyyy Fyodor!!Allahu Teala tarafından “eşref-i mahlûkat” ünvanı almışız yani "yaratılmışların en şereflisi" olarak.İşte bu yüzden sizleri okuya okuya sizin gibi düşünmeye başlayacağımızdan sizleri okumamalıyız,okuduklarımız kalbimize,ruhumuza tesir edeceğinden bir kez daha okumamalıyız,hayran olma tehlikesi olacağından bir kez daha yine okumamalıyız...E tabi bir de bu alıntıyı beğenip paylaştık ordan da zarara uğradık mı..e bu düşünceyi benimseyip aa evet doğru diyosun deyip,beğendik ordan da zarara uğradık mı...yaa işte böyle sosyal medya şeytanın tuzaklarından bir tuzak.Nasıl okunur sistemi nasıl çalıştırabiliriz?Önceliklerimizi belirleyerek..Zemini sağlamlaştırdıktan sonra(ondan sonra zaten sizleri okumak sıkıcı gelmeye başlar)👇
Selamlaaaar sevgili okurlaaaar;
Size bugün türlerinin birbirinin içine geçmiş olduğu ama bir o kadar da düzenli işlenmiş, hem korku-gerilim, hem paranormal olayları, hem çevresel sorunları ve insaniyet namına gözümüzü açıp artık bir “DUR,” dememizin gerekliliğini anlatan, aynı zamanda da işin içine fantastik giren mükemmel bir kitapla geldim.
Bir kaç yıllık anıyla sızlıyor baş ağrım. Sizin evin merdivenlerinden çıkıyoruz annem izin verir miydi(?) babam ararsa hapı yuttuk gerginliği hücum ederken beynime, östrojen çalımlıyor tüm duygularımı ve evett salona ulaştık..
Kanepe çok rahatsız edici ama umrumda değil ben yıllar sonra mutluyum evet evet ben mutlu olmak ile aynı cümle de hem
Şimdi bırak bunları da, sen bana Tanrı var mı, yok mu onu söyle. Ama ciddi olarak! Ciddi konuşuyorum şimdi.
—Hayır, Tanrı yoktur.
—Alyoşa, Tanrı var mı?
—Vardır!
—Peki İvan; ölmezlik, şu tırnağımın ucu kadar ölmezlik var mıdır?
—Ölmezlik de yoktur.
—Hiç mi?
—Hiç.
—Yani tam bir sıfır, ya da hiçlik... Belki de bir şeyler vardır ha? Büsbütün hiçlik olur mu?
—Tamamen sıfır.
—Ölmezlik var mı, Alyoşa?
—Var.
—Yaa, Tanrı da vardır, ölmezlik de, öyle mi?
—Evet. Hem Tanrı, hem ölmezlik. Zaten Tanrı ölmezliktir.
—Hımmm. İvan bana daha haklı gibi geliyor. Hey Tanrım, insanların bu hayale boşu boşuna binlerce yıldır ne güçle inandığı, ne kuvvetler harcadığı bir düşünülse! İnsanlarla kim bu kadar alay ediyor acaba? İvan, sana son kez, kesin olarak soruyorum: Tanrı var mı, yok mu? Son olarak soruyorum bunu.
—Son olarak söylüyorum: Yok.
—Ya insanlarla alay eden kim, İvan?