İnsanoğlu garip bir varlıktır, zamanla her şeye alışır ve alışmadığı her şeyden korkar. Hatta bazen o kadar korkar ki dünyada daima sonu olan mevki ve makamdan ayrılmayı bile ölüme tercih eder.
İnsan her adımını mezardan uzaklaşmak için atar, yine her adımda mezara bir adım daha yaklaşır! ( Nitekim her nefesini hayatını uzatmak için alır, yine her nefesinde hayatından bir nefeslik zaman azalır!)
Daha dün ruhlarının yalnızlığında hasta odalarının loşluğunda çabucak ölmeyi arzulayanlar, başkalarının yaşamını ve mutluluğunu görünce nasıl da yaşamak istiyorlar?
Çocukluğu bir sevince dönüştürür insan çoğu zaman, bu sevinci yıkmak kötü bir şeydir, hele onu sürdürüp de duyanı daha bir sevinçli kılmak olanaklıyken.
Ben her şeyin azda olduğuna inananlardanım. Çocuk küçüktür, büyük adam onun içindedir; beyin daracıktır ama düşünceyi içine alır; göz bir noktadan öte bir şey değildir ama fersah fersah uzamları kucaklar.
Her bir insanın hikâyesi, bizi kendi başımızdan geçen olaylar kadar ilgilendirirdi. Yeter ki kendi gerçekliği içinde kavransın. Her hikaye, sonuçta insan varoluşunun bir hikayesi değil miydi? Ve akıp giden hayatın?
"İstersen yaparsın!" sözü tam bir kandırmacaydı. İnsan ancak yapabileceğini isterdi, "İstemek" kavramı, "dilemekten", "hayallere dalmaktan" farklı bir şeydi. Bedelini göze almakla, gereğini yapmakla ilgili bir şeydi.
O günden sonra Derda, hücre hücre öldü ve gün gün yaşlandı. "Çünkü derdi korku değil, korkuyu beklemekti. Ve korkuyu beklemek, korkudan daha beterdi. "Bir zamanlar, birinin yazdığı gibi.