Beşiktaş’lı oluşumun hikayesi bir tür çaresizlik ve yokluk hikayesidir. Beş altı yaşlarındayım. Yıldıztepe Mahallesinde oturuyoruz. Evimizin tam karşısında geniş bir arsa var. Mahallenin çocuklarıyla beraber sabahtan akşama kadar it gibi top koşturuyoruz. Takım falan tutmuyorum henüz ama kırmızıyı çok sevdiğimden Galatasaray’a yakın gibiyim..
Ali Suavi Çankırı'nın Çay köyünden İstanbul' a gelerek kâğıt mühreciliği (yazılmaya hazırlama) yapan Hüseyin Efendi'nin oğludur.
Aksaray'da doğmuştur. Mekteplerde ve medreseler de okumuştur. Rüştiye öğretmenliği imtihanlarnı birincilikle kazanmıştır. Simav ve Bursa rüştiyelerinde hocalık etmiştir. İstanbul'a dönerek bir müddet sonra Filibe rüştiyesine tayin edilmişse de orada cemaat teşkilatı yaptığı için azledilmiştir. Tekrar İstanbul' a gelen Suavi Muhbir gazetesinde heyecanlı makaleler yazmaya ve camilerde vaazlar vermeye koyulmuştur.
Yazıları ile vaazlarından bir kısmı iyi karşılanmadığı için Kastamonu'ya sürülmüştür. 1869'da buradan Avrupa'ya kaçarak Mısırlı Mustafa Fazıl Paşa'nın Genç Osmanlıları arasına katılmıştır. Londra'da Muhbir ve Paris'te Ulûm gazetelerini neşretmiştir. Alman orduları Paris'e yaklaştığı vakit, Lyon'a giderek "Muvakkaten" adı altında bir küçük gazete çıkarmıştır. Beşinci Murad tahta çıkınca İstanbul'a gelerek Basiret gazetesinde çalıştığı sırada Mekteb-i-Sultani (Galatasaray Lisesi) müdürlüğüne geçirilmiştir. Abdülhamid kendisini bu müdürlükten azletmiş, altı ay işsiz kalmıştır. Beşinci Murâd'ı tekrar tahta çıkarmak için gizli bir cemiyet kurmuş ve 20 Mayıs 1878'de 500 kadar Rumeli muhaciri ile Çırağan Sarayı'na hücum etmiştir. Beşinci Murad'ı dairesinden çıkarmış iken, vaka yerine yetişen Beşiktaş Muhafızı Hasan Paşa'nın sopası ile ölmüştür. Yıldız yakınlarında gömülü ise de mezarı belli değildir.
"Bir gün bir Galatasaray - Beşiktaş kupa finali oynuyorduk. Maç berabere bitti. Sıra yarım saatlik uzatmalara gelmişti. Biz bir tarafta toplu halde bekliyorduk. Karşımızda da Beşiktaş takımı bekliyor. Hakkı abi Beşiktaş takımıyla dışarı çıktı. 'Buraya gelin' dedi. Hepimiz tıpış tıpış gittik. Çünkü benim ona duyduğum saygıyı diğer arkadaşlarımın hepsi de duyuyordu. Ve Fener takımı da duyardı. Hakkı abi 'Bu maçta artık gol atılmayacak. Maç bu skorla bitecek' dedi. Ben o ara forvet oynuyordum. İnanın, o uzayan 30 dakikada çok samimi söylüyorum korktum, 18'e girmekten korktum. Çünkü kazara bir top gelir, gol atmaya mecbur kalırım diye çok korktum ve 18'e girmedim. Maç berabere bitti. Maç bittikten sonra, biz soyunma odasında biraz suçlu gibi oturuyorduk. Bir de baktım bir krampon sesi. Hakkı abi geldi. Başımızda Muship Bey vardı. Kendisine ' Maçın berabere bitmesini sağladım, yalnız takıma kazanmış gibi prim veriyorum. Sizden de aynısını rica ediyorum' dedi. Bize de o galibiyet primi verildi. O gün 10 lira aldık, kazanma primi olarak. Hakkı hem topçu hem de idari vasfı olan bir insandı. ! Bu maçı berabere bitireceğiz ve halk bir daha bu maça gelecek, kulüplerimiz para alacak' dedi. İşte o sebeple bu maçın berabere bitmesini istemişti."
Hafta sonu geldi. İki gün sonra işbaşı yapacağım. Güzel bir hava var. Amaçsız dolaşmaya uygun bir hava.
Otobüsle Şişli, oradan metroyla Taksim. İstiklal’de uzun bir yürüyüş. Galatasaray'dan tramvayla Tünel. Asmalımescit’te bir kahve. Kitapçılar. Hoşuma giden bir kitap bulamamanın sıkıntısıyla Balıkpazarı’nda mola. Yarım ekmek arası kokoreç. İyice pişmiş. Çıtır çıtır. Bol acı. Bir de ayran.
Gümüşsuyu üstünden Dolmabahçe'ye koşar adım. Bir yandan sigara içerek. Oradan da ver elini Beşiktaş.