Malumpaşa'nın 15.09.1947 günlü ikinci sayısında "Mahkeme Koridorlarında" köşesinde "Gün Uğursuzun" başlıklı bir yazı yayımlanmıştı. Aynı yazı bu sayının üçüncü sayfasına yeniden konmuştur. Yedi-Sekiz Paşa · 13 Mayıs 1949 · Sayı: 3 Gazetenin bu sayısında toplatma haberi yoktur. Birinci sayfadan "Ne Mutlu Tokum
Ege'nin İncisi İzmir
Başımı kaldırdım. Duvardaki gölgeme baktım. Yanımda kocaman bomboş bir duvar vardı. O duvar dolmak istiyordu. Gölgem çoğalmak istiyordu. Ve ben hayatımda ilk defa acı çekmek istiyordum. Narkozsuz bir ameliyata girmeyi kabul ediyordum, kılıçsız bir savaşa dalıyordum sanki. Kendimi dünyanın en dalgalı denizinin ortasına bırakıyordum, silahlı çatışmanın ortasına atılıyordum, alev alev yanan odunların üstüne doğru ilerliyordum. Ben acı çekeceğim o döneme giriyordum. Bunu kabul ediyordum, bile isteye. “Varım Ege... Varım.” şövalye akşamın koyu karanlığında bir ağacın kenarına oturmuş. Öylece gökyüzünü izliyormuş. Önce siyah bir kuş geçmiş önünden,, ağaca konmuş. Sonra bembeyaz bir kuş geçmiş, başka bir ağaca konmuş. Şövalye bir siyah kuşa, bir beyaz kusa bakmıs. Kondukları ağaçların dalları öyle küçükmüs ki, asla aynı dalda olamayacaklarmıs. Asla yan yana duramayacak bu iki kuş için üzülürken kuslar havalanmış, yan yana gökyüzüne doğru uçmaya baslamislar. Dalları aynı olamasa da gökyüzleri aynıymış O an yanında olamadığı yıldızı için kaybolan umudu gelmiş aklına. “Olsun, ” demiş şövalye, “aynı gökyüzünün altındayız. Bir gün kavuşacağız... ” Belki bir gün yan yana oluruz. Belki bir gün dokunurum sana. Belki bir gün öperim seni.
Reklam
Adamız Selanik, İzmir, istanbul gibi sert bir yer değildir. Bu gazetecilerle sağda solda karşılaşınca şaka yapar, ‘geçmiş olsun’ der ahbaplık da ederim.
Şişesi Yokmuş Hafta sonunu şehir dışında yaşayan halamlarda geçirmiştim. Pazartesi sabahı saat beş buçukta, hiç sıkılmaksızın aynı noktadan yemlenen tavuğuyla meşhur saatin cırlamasıyla uyandım. Hiç bir şey yemeden, halamın uykulu ve dağınık saçlarıyla alelacele vedalaştım. Son derece isteksiz, sokağa çıktım. Kapıyı kapattığım andan itibaren
Yugoslavya Kralı Alexander, İstanbul'a gelmişti. Dolmabahçe'de onuruna yemek veriliyordu. Kral sohbetin samimiyetiyle açıkladı... "Aslında İngiliz hükümeti, İzmir'e asker çıkarmak için Yunanlardan önce bizi öne sürmek istemişlerdi, ben kabul etmedim" dedi. Mustafa Kemal gülümsedi. “O halde size ve milletinize geçmiş olsun ekselans" dedi!
...Hatırlatmak istediğim bir husus var: Bu kitapta, o dava dolayısıyla yapılan sorguların ve savunmaların hepsi yok. Niçin yok? Çünkü bana verilen dosyada yalnız bu sorgular ve savunmalar vardı. Okuyacağınız savunmaları, bana, Nejdet Sancar'ın eşi Reşide Sançar verdi. Sançarlar, önce Ankara'da oturuyorlardı. Sonra İstanbul'a,
Reklam
30 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.