Geçen Cuma günü (7 Aralık 2001) iftarı Çamlıbel Matbaası’nda Osman Kâhya ağabeyin mütevazı fakat güzel sofrasında yaptık. İftarın sonlarına doğru ağır bir rahatsızlığa yakalandığını duyduğum ciltçi Ahmet Başoğlu’nun yani bir kitabıma ad olan “Şeyh Efendi’nin rüyası”nın son ravisinin sıhhatini sordum. Hastalığının seyri hakkında biraz bilgi verdi:
Holosko artı bir miktar para, yaralı serçeleri manşete taşımıyor dünya
Dünya bunu hep yapıyor, çirkin kurbağalar öpmekten yorgunuz sanma
Misafirliğin zekâtı ayakta beklemek, dünyaya tabiyiz her gün, bekleme odaları kadar gergin
Karateciler nedense hep yeşil kuşak, 80 sonrasıyız dedik ya en fazla nakarata eşlik ederiz
-Burda konuyu değiştirmek isterdim aslında-
Yağmur'da bazen mecaz da ıslanır, iyi ki bir Metin Yüksel'iniz var lan diyenlerden geçtim
Geçtim dünya üzerinden, lapa pilav'a da risotto diyorlar ısrarla, tamam lan siz haklısınız.
Şiir Rönesans'tan büyüktür, şiir ve Rönesans aynı cümlelerde hep biraz eksik
Gönüllü dilenci henüz uzaklaşmış ve Zerdüşt yeniden yalnız kalmıştı ki, arkasından yeni bir sesin
geldiğini duydu: “Dur! Zerdüşt! Beklesene! Benim, ey Zerdüşt, ben, senin gölgen!” Ancak Zerdüşt beklemedi; ansızın bir sıkıntı çökmüştü içine dağındaki bu kalabalık ve izdiham yüzünden. “Nereye gitti benim yalnızlığım?” diye konuştu.
“Sahiden fazla
Holosko artı bir miktar para, yaralı serçeleri manşete taşımıyor dünya
Dünya bunu hep yapıyor, çirkin kurbağalar öpmekten yorgunuz sanma
Misafirliğin zekâtı ayakta beklemek, dünyaya tabiyiz her gün, bekleme odaları kadar gergin
Karateciler nedense hep yeşil kuşak, 80 sonrasıyız dedik ya en fazla nakarata eşlik ederiz
-Burda konuyu değiştirmek isterdim aslında-
Yağmur'da bazen mecaz da ıslanır, iyi ki bir Metin Yüksel'iniz var lan diyenlerden geçtim
Geçtim dünya üzerinden, lapa pilav'a da risotto diyorlar ısrarla, tamam lan siz haklısınız.
Şiir Rönesans'tan büyüktür, şiir ve Rönesans aynı cümlelerde hep biraz eksik