Bu da gelir bu da geçer ağlama..
Daimiyem her can ermez bu sırra
Daimiyem her can ermez bu sırra
Eyüp sabır ile gitti Mısır'a..
youtu.be/D6r5ZH9YXgE?si=...
Ben giderim adım kalır
Dostlar beni hatırlasın.
Düğün olur bayram gelir
Dostlar beni hatırlasın.
Can kafeste durmaz uçar
Dünya bir han , konan göçer
Ay dolanır yıllar geçer
Dostlar beni hatırlasın.
...
Gün ikindi akşam olur
Gör ki başa neler gelir
Veysel gider adı kalır
Dostlar beni hatırlasın
Kurudum da kadid oldum kumlarda
Bir sefer bekleye bekleye her gün ben.
Enginlerden bir rüzgâr esmez mi serin serin
Pul pul ürperişler geçer içimden.
Bir gün atlayıveresim gelir şu kıyılardan
Işıl ışıl yeşil yeşil sulara.
Al başını çek git, der deli gönül
Verip kendini bir büyük rüzgâra!
Ta yanıbaşında durup da böyle
Hasretini çektiğin şeylere
Scheler in görüşü ancak sonuca bağlanmış trajik durumları kucaklar, ama iki çocuğundan birini seçmek zorunda kalan ana trajik bir kişidir, tanrısının isteiğini gerçekleştirmek için oğlu ishakın hayıtını yok etmek zorunda kalan ibrahimde trajik bir kişidir. ibrahim oğlunu seviyordu, ishak, yüz yaşının gerçekleşen son umuduydu. tanrının kutsadığı soyu ishakla sürdürecekti. ibrahim tanrısını seviyordu ve bu tanrısı ondan bu oğlunu istemişti onu moriah dağına götürüp kurban etmesini istemişti. ibrahim ne yapabilirdi nasıl davranırsa davransın suçlu olacaktı. ibrahim inanan bir kişiy.di oğlunu moriah dağına götürdü, bağladı ve bıçağı kaldırdı. kİerkegaard İbrahim'i trajik kahramandan farklı görür, onca trajik kahraman genel geçer bir değeri gerçekleştirirken suç işler, ibrahimin tanrısı ise sırf ibrahimin tanrısıydı. bununla trajik kahramanın "nesnel" bir değeri, ibrahimin ise herkesin göremediği belki de yalnızca kendisi için geçerli olan bir değeri gerçekleştirdiğini söylemek ister. kierkegaarda göre trajik kahramanın eylemi ahlaksal bir eylemdir. ibrahimin ise ahlak alanın aşar. trajik kahramanın eylemi ahlakça onaylanır ibrahim eylemi önünde ahlak susar der. gerçekten de ana sorunu olması gereken olan her etik görüş ibrahimin bu durumu karşısında susmak zorundadır.
Ama ahlakın bu susması, bütün trajik eylemler karşısında gördüğümüz bir susmadır. bu trajik kişinin ne suçlu, ne de suçsuz olmasından ileri gelir. ahlak bakımından sorunun askıda kalması kaçınılmaz bir şeydir.
Insan hayattaki en trajik durumda birdenbire acı ve ümitsizliğin ötesine geçip tuhaf bir biçimde duygusuz ve kayıtsız, hatta neredeyse neşeli olur; o duyguyu bilir misin? Mesela sevdiği bir insanın cenazesinde birden aklına, evde yanlışlıkla buzdolabının kapısını açık unuttuğu ve köpeğin cenaze yemeği için alınan ete nusallat olabileceği gelir. Ve daha mezar başında ilahi söylenirken, fısıldayarak ve gayet sakin bir biçimde buzdolabı konusunda harekete geçer. Çünkü içimizde bu da var; birbirine işte böylesine sonsuz uzak kıyılarda yaşıyoruz.
....
Narsist Kişilik Bozukluğu Nedir?
Narsist kişilik bozukluğu, psikolojik bir durum olup bireyin kendini aşırı derecede önemseme, başkalarını manipüle etme eğilimi ve empati eksikliği gibi belirgin özellikleri içerir. Bu kişilik bozukluğuna sahip bireyler genellikle kendi yeteneklerini ve görünüşlerini abartılı bir şekilde yücelterek,
Bir yazarın dünyasına girebilmek, onun gördüklerini tam anlamıyla görebilmek hiçbir zaman mümkün değildir. Bu gerçek, bir insanın karşısındaki kişiyi tüm çıplaklığı ile göremeyeceği kadar ortadadır. Deneyimlerimiz gösteriyor ki, şu an düşündüğümüz veya hissettiğimiz bir duruma yıllar sonra aynı gözle bakmak mümkün olmayacaktır çünkü o durumu
Çocukluk anısı olarak taşıdığımız çoğu iz, bize çocukluğumuzu anlatan yetişkinler tarafından oluşturulur ( ürkütücü biçimde manipülasyonu açık bir alan yani). Bir zaman sonra bu ikinci el tanıklıkların bir kısmını, fark etmeden birinci elden tanıklığa dönüştürerek kendimizin kılarız. Sonra üstüne yavaş yavaş eklenen yaşanmışlıklarla gerçekliği tartışmalı bu anılar iç içe geçer. Hatırlama her zaman palimpsestiktir. Hatırlama nokta atışı gibi değil de bölgesel bir taramayla çalışır. Minnacık bir kabukluyu tutabilmek için avuç dolusu kum almak gibi. Zihnimde ulaşmaya çalıştığım, çağırdığım bilgi, hemen her zaman yanına özel olarak çağırmadığım ve olasılıkla aradığım bütünle doğrudan ilişkisi olmayan ya da yokmuş görünen parçaları da alarak gelir.
Herkesin ayrı bir alınyazısı vardır. Tam da öyle, herkesin kaderi farklı. Bu her zaman böyle olmuştur. Kimse bundan kaçamaz... Kişi, feleğin karşısına çıkaracaklarını beklerken günler gelir geçer. Beklentiler ise son güne, son saate
kadar baki kalır... Ve bu her zaman böyledir.