Az sonra Kurmay Binbaşı Cemal Bey (Cemal Paşa) bu yorgun ve solgun yüzlü, fakat sakin görünüşlü genç kurmayı Rauf Beye tanıtır:
— İşte sana bahsettiğim arkadaşım Kolağası Mustafa Kemal
YALNIZLIĞIN YARATTIĞI İNSAN
Pardösüsünün kürklü yakasını kaldırınca üşüdü mü diye baktım. Aslında soluk esmer yüzü balmumu gibi sararmıştı.
– Üşüdün, dedim.
Kaşını kaldırdı. Yanağındaki çıban yerinde kan yoktu. Durdum. Yüzünü avuçlarıma alıp ovaladım.
– Neden böyle oldun, dedim.
Güldü. Karanlığa doğru tükürdü. Başını iki tarafa şiddetle
MÜTHİŞ BİR TREN
Kıraathanenin camları önüne oturmuşlardı. İki arkadaştılar. Nargilelerinin marpuçlarını emerek susuyorlardı. Zayıf olan, lülenin ateşini nargilenin kehribar ağızlığıyla düzeltti. Bir-iki nefes daha çekti. Marpucu sardı. Nargileyi önünden itti. Bu, yüzü karanlık, karışık bir adamdı. Kalın kaşları vardı. Bu kaşların altında
Sen benim genç arkadaşım, meseleyi kavradın. 'Fikirler' ve 'rastlantılar' yarı yarıya kardeştir. Onlara dikkat etmeye başlar başlamaz, her yerde rastlantı görürsün".
Kuşkusuz haklısın arkadaşım; eğer insanlar -niçin böyle yaratılmış olduklarını Tanrı bilir- imgelemleriyle geçmişteki kederin anılarını çağrıştırmak uğruna bu denli çaba gösterecekleri yerde, kayıtsız bir şimdi'ye katlansalardı, çektikleri acı daha az olurdu.
Meşrutiyet'te İttihatçıların en seçkin ve heyecanlı hatiplerinden biri olan yakın arkadaşım Ömer Naci hakikaten askerlik mesleğinde yükselemedi ve maceralı bir hayattan sonra genç yaşında vefat etti.
Sarı saçlı, sarı burma bıyıklı genç Harbiyeli ayaklarını birbirine vurdu.
- Emredersiniz efendim, başüstüne efendim.
Sonra bana döndü. Gayet nazik bir tavırla:
- Buyurun arkadaş, dedi, gidelim.
Hürriyet taraftarlarının adeta omuzlarına basarak 31 Ağustos 1876'da tahta çıkan Sultan Hamit, en zorba hükümdarlardan biri olmuştu. Memlekette hürriyet yoktu. Biz genç Harbiyeliler, Fransız İhtilali Beyannamesi'nde insan hak ve hürriyetlerine verilen önemi gizli de olsa okumuş ve öğrenmiştik.