Dervişin biri, uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra bir köye ulaşır. Karşısına çıkanlara, kendisine yardım edecek, yemek ve yatak verecek biri olup olmadığını sorar.
Köylüler, kendilerinin de fakir olduklarını, evlerinin küçük olduğunu söyler ve Şakir diye birinin çiftliğini tarif edip oraya gitmesini salık verirler. Derviş yola koyulur,
Hukukun buyrukları şunlardır:
-Dürüst yaşamak,
-Başkasını zarara uğratmamak,
-Herkesin hakkını vermek.
Ulpianus
Bazen sevdiğimiz bir insanın hatasını görmezlikten gelerek başka bir olaya geçeriz ya, işte bu durum çok kötü çünkü adalet bizim güçlü ile zayıfın, iyi ile kötünün, mazlum ile zalimin arasında bozulmuş dengeyi kurmamızı sağlar.
“ Bir müşkülüm var Kaf dağından getirdim
Suyunu verdim, güneşe koydum, büyüttüm
Anladım senden uzakta varılırmış sana
Âdem'in aklını aşka sattığıdır..”
Zaman zaman içinde, ömür ömür içinde, rüya ömür içinde, rüya rüya içinde, bir ömür ki rüya içinde…
Süngü, eserinde gerçeği bir materyal, bir enstrüman olarak kullanıyor, asıl işi büyülü
Marksizm’in ne olduğu sorulduğunda, muhtemelen “Marx’ın öğretileri” cevabı gelecektir. Marx’ın öğretilerinin ne olduğu ise “komünizm” denecektir. Komünizm nedir sorusu ise “eşitlikçi bir düzen” cevabıyla taçlandırılacaktır. Ancak bunlar yeterli cevaplar olmaya yakın değil. Marx’ın kapitalizm hakkındaki incelemeleri, çözümü ve felsefi düşünceleri
27 Temmuz 2009 da Yalova’da “Osmanlı Devleti’nin Kuruluş Tarihi Uluslararası Sempozyumu” gerçekleştirilir.Dünyanın saygın üniversitelerinden gelen önemli tarihçilerin de katıldığı programda
Halil İnalcık “Osmanlı Devleti 27 Temmuz 1302 de kurulmuştur.” diye bir iddia ortaya atar. Ve bu iddiasını da belgelerle,araştırmalarla destekler. İnalcık’ın bu
En sonda söyleyeceğimi en başta söyleyeyim :Eğer imkanım olursa bu kitabı muska kadar küçültüp boynuma asmak isterdim. Öyle ki hep hatırlamak için hep yanımda olsun. Hatırladıkça Marquez 'in büyüsü hep benimle olsun. O ladar ki eğer bir hikaye aklımdan silinirse ve ben bu unutmuşluğu fark edecek olursam çok üzülürüm. Çünkü bu kitap adeta bir
"Belki de sınırları aşmak, sadece mekânları ve kişileri değil, kimlikleri ve hatta geçmişi bile değiştirebilir."
Kitabı bitirip, arka kapağındakini bu yazıyı okuduğunuzda, 372 sayfalık bu sarsıcı maceranın sonunda iç içe geçmiş kurgu-yalan-gerçek-hayal-rüya keşmekeşi üzerinden yaşadığınız kafa karışıklığınız, algı karmaşasıyla dumur
Ah bu yağmur,
Bu yağmur kanımı boğan bir iplik
Tenimde acısız yatan bir bıçak
Bu yağmur yerde taş ve bende kemik
Dayandıkça çisil çisil yağacak
Bir yağmurdayım bir yağmur ki nasıl desem bir bahar günü ansızın yağan ama mutluluğu geçici bir yağmur,bir yağmur ki en ketum aralık yağmuru başı sevinç ortası hayal kırıklığı sonu olmayan ve yüzüme
Eleştiriye (hem halkın eleştirisi hem de edebi eleştiri) göre mi yazı şekillenir, yoksa yazıya göre mi eleştiri? Belki de hepimiz, yazıya (esere) göre eleştiri şekillenir demek isteriz. Çünkü doğru görünen budur. Fakat, eleştiri korkusuyla yazısını (eserini) şekillendirenler de az değildir. Eleştiri korkusu acaba bir önsezi midir? Örneğin, ben