Bozkurtlar millete yol gösterecekti. Eski beyler, hanlar, hakan soyundan gelenler, milletin başına geçecek, önüne düşecek, gene başbuğlarımız olacaklardı, vb ... Bu ne saf bir hayal, fakat ne hazin bir buyruktu. Bir boşluk, mutlak bir görüşsüzlük, her şeyin dışında kalan, her gerçeğin dışında yaşayan bir adamın, dünyadan kopmuş bir mürşidin birtakım (vahiyleri... Yahut da, ben idrakimi, heyecanımı kaybetmiştim. Çünkü cephede, Rus ihtilalinin çökerttiği düşman ordusunun kalıntıları peşinden dağlar aşar ve önce eski sınırlarımıza, sonra da daha ilerilere ulaşmak için koşarken, bu gerçekdışı vahiyler bana ne kadar doğru, ne kadar aydınlık görünmüştü. O zaman bu sözlerde her şey söylenmiş, her bilinmeyen aydınlatılmış, her sorunun cevabı verilmiş sanıyordum. Sanki bütün istikbal, avucumun içindeki bir aynada görünüyor gibi belirli, aydınlıktı ... Oysaki şimdi karşılaştığımız davaların her biri, birer fikir, birer bilgi problemi, hulasa iç içe, karışık bir şeydi.