Kitabın gerçekten akıcı bir dili mevcut ve her sayfası bir sonraki sayfayı merak ettiriyor. Hayata, yaşama ve ölüme dair çok şey düşündürüyor. Ana karakterimiz olan Fugui’nin hayatında iyi şeyler olacağına ümitlenecek gibi olsanız da zaman geçtikçe, sayfalar aktıkça kötü şeyler olmaya devam ediyor, hayat ve kitap bizi bu açıdan şaşırtmıyor. Hayatın gerçekliği de sanki kendiniz yaşamışçasına kitabı okurken yüzünüze çarpıyor.
Kitap ile ilgili eleştirebileceğim tek nokta, kötü bir durumdan bahsedeceği zaman sürekli bunu “böyle bir şey yaşanacağını kim bilebilirdi ki?” cümlesi ile ifade etmesi. Bir kere gözüme takılınca sürekli takılmaya başladı ve gerçekten kitapta çok çok fazla şekilde bu cümle kullanılmış; “…. yaşanacağını /olacağını kim bilebilirdi ki?” Ancak bu cümle kitabın orijinal dilinde mi bu şekilde kullanılmıştı yoksa çevirmen sebebiyle mi bu kadar tekrara düşüldü onu bilmiyorum.
Genel olarak bir günde oturup bitirebileceğiniz bir kitap, çok akıcı. Sizden başka birinin hayatını şeffaf ve tüm günahları ile bu şekilde okumak garip hissettiriyor. Gerçekten “Yaşamak” nedir anlıyorsunuz.
Tüm bunlardan bağımsız olarak, kitap boyunca Çin’in o dönemdeki siyasi, sosyal ve ekonomik durumu ile ilgili de bilgi sahibi oluyoruz, hatta merakı olanlar için kitap kapsamında bu konuyu inceleyen makaleler bile mevcut. Kısaca okumanızı ve okutmanızı tavsiye ediyorum. Özellikle hayatımıza teknolojinin bu denli girmesi ile odak süreniz benim gibi çok kısaldıysa ve uzun zamandır kitaplara odaklanmak konusunda güçlük çekiyorsanız bu kitap, akıcılığı ile odak sürenizi yükseltmek için iyi bir başlangıç olacaktır.