ÖNSÖZ: Argo ve Türkçede Argo Üzerine Genellemeler (I) ARGONUN TANIMLARI Belli başlı kaynaklar tarandığında, argo tanımlarında hem farklar, hem eksiklikler görülür. Bu, bilimin ve dilbilimin yaşama zaman zaman yetişemeyen soğukkanlılığından doğduğu gibi, – argonun zaten karmaşık olan yapısından, ele avuca sığmaz, değişken mi değişken
Kayınpederinin dünyasını düşündü: başını kaldırmadan çalışan insanlar, durmadan biriktiren yorgun yüzlü erkekler. Burada olduğumu bir bilse. Sizden gizli biriktirdiğim paralarla. İyi. Yüzü güldü. Otomobili almakta acele ettiğinizi söylemiştim. Önce başınızı sokacak bir yer lazım, demiştim. Senin gibi bir daha başımı çıkarmamak için mi babacığım?
Sayfa 572Kitabı okudu
Reklam
Her insan dünyanın esiri olarak doğar, bir sürgündür hayat Adem'den beri. Yalnız Rabbini bilenler, hür olmanın gizli yollarını bulur. Bu yolu aşmanın inceliklerini, bu yolun sonunda Rablerine kavuşmanın vecdini de yalnız onlar bilir. Terk edilen yer dünya (fena) ve varılacak yer Rabbin huzuru (ebedilik) iken, o yolculara bağ vurulamaz. Zira onlar için dünya, zindan ve gaflettir, helak sebebidir...
Çünkü aşk,yaratılışın hediyesi,sonsuzluğun gizli enerjisidir.İşte bunun için birleşmenin zevkini,ebediyet ve dünya hayatının etkileşiminin doruk noktası olarak açıklayabiliriz.Yine bunun için coşkun ihtirasların ve aşk duygularının zaferinin altında,yer ve gök ilişkilerinin karmaşıklığından kaynaklanan trajedi ve drama yatmaktadır.
TEK HECE Var mı beni içinizde tanıyan? Yaşanmadan çözülmeyen sır benim. Kalmasa da şöhretimi duymayan, Kimliğimi tarif etmek zor benim... Bülbül benim lisanımla ötüştü,
Yazma zevkini keşfedebilmem için yurtdışına çıkmam gerekti. İsveç’e gitmiştim ve iki seçenek vardı önümde: ya isveççe konuşacaktım ki çok az biliyordum, ya da ingilizce ki onu da konuşmakta çok zorlanıyordum. Bu dilleri iyi bilmemem haftalarca, aylarca, hatta yıllarca asıl söylemek istediğimi söylemekten alıkoydu beni. Söylemek istediklerimin ağzımdan çıkar çıkmaz gözümün önünde kılık değiştirdiğini, basitleştiğini, adeta küçük, komik kuklalara dönüştüğünü görüyordum. Kendi dilimi kullanma imkânsızlığı içinde bulunurken, dilimin bir yoğunluğu, bir kıvamı olduğunu, soluduğumuz hava gibi olmadığını, duyumsanamaz bir saydamlık falan olmadığını, aksine kendi yasaları, kendi kestirme yolları, dehlizleri, çizgileri, yokuşları, yamaçları, girinti çıkıntıları, kısacası bir fizyonomisi olduğunu, bir peyzaj oluşturduğunu ve bu peyzajda kelimelerle cümleler etrafında dolaşılabileceğini, özetle önceden göremediğim bakış açıları olduğunu fark ettim. Bana yabancı olan bir dili konuşmak zorunda olduğum isveç’te, o birden dikkatimi çeken fizyonomisiyle kendi dilimin, yabancı ülke veya gurbet dediğimiz yer’siz yerde kalırken mesken tutabileceğim en gizli ama en emin yer olduğunu anladım. Sonuçta tek gerçek vatan, insanın ayağını basabileceği tek toprak, başını sokabileceği, sığınabileceği tek ev çocukluğundan itibaren öğrendiği dildir.
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.