Tam, "Dur, daha yeni tanıdım seni!" derken kitabın bitmesiyle ellerimden kayıp giden bir arkadaş oldu Martin Eden benim için.
İncelememe başlamadan önce bir itirafta bulunmak istiyorum: Bu eseri spoiler vermeden inceleyecek kadar yeterli görmüyorum kendimi. Ona göre okuyun ki incinmesin hayat mücadelesinde yorgun düşmüş yüreklerimiz.
Mahrumiyet Oteli / Ersin Doğan
Kitabımın adı hüzünlü bir yolculuk olacağının habercisiydi aslında. Mahrumiyetler… Sevgi, ilgi, aile, dostluk gibi yoksunlukların yerini başka şeylerle doldurmak mümkün olmuyor. Eser de bu tema üzerine kurulu.
Hayatın kendisine biçtiği rolle yetinmeyenler bir gün geçmişin rövanşına mutlaka alırlar. Kimi zaman bu mutlu son getirir kimi zaman da hüsran ama ne olursa olsun yarım kalan ve acıtan bir defter artık kapanmıştır ya bu bile ferahlamaya yetecektir aslında.
Eser;
Leman, Gölge, Derviş Baba ve Kardan Adam’la sırlarla dolu bu otelde sıra dışı bir konaklamaya davet ediyor bizi.
Evsiz çocuklar, yaptığı yanlıştan dolayı evladına sırtını dönen aileler ve varolma çabasındaki güçlü kadın mücadelesi beni hem üzdü hem de uzakta da olsa umuda sürükledi.
Heyecanı çok yüksek bir romandı. Finalinde bile iki kez şaşırttı beni. Film tadında soluksuz okudum. Yayıneviyle de tanışma kitabım oldu ayrıca. Baskı ve sayfa kalitesi birçok yayınevine örnek olacak nitelikte. Demem odur ki her anlamda kocaman bir iyi ki Kıymetli yazar @ersin_dogan1 Bey’in diğer eserlerine de merakla bekliyorum.
#alıntılarım
Madem buranın hamuruna ilim irfan katılsın istiyorsunuz o zaman önce büyük bir kütüphane yapın.
Ben en çok sonbaharı seviyorum. Bana, evrenin bile renkleri solabiliyorken kendi kaderimi ağlamamın anlamsızlığını hatırlatıyor.
Bu yaşıma kadar öğrendiğim bir şey varsa o da görünenle görünenin ardında bekleyenin her zaman farklı olduğudur
@ersin_dogan1 @angeyayinlarikitap
#mahrumiyetoteli #ersindoğan #angeyayınları
Bir kuş sürüsü görüyorum; karla kaplı sokaklarda kanatlanmaya çalışan, cılız, titrek, küçük silüetler. Birçok gölge ve artık gökyüzüne bakmayan birçok yüz.
Bir Hayalin Ardından
Kitabı bitirdiğimde ne okudum ben dedim. Böylesine muazzam bir anlatım diline çok az rastlanır diye düşünüyorum...
Başlarda etkisi altına alan ve bir kurgu gibi görünen olay akışı tamamiyle bir hayal ve bir ışıktan ibaretmiş.Ölümün ardında bıraktığı acı yüzü..
Bir hayalin ardında,yürek yangınıyla,bizlere Sümeyra ile yaşadıkları veyahut yaşamak istediklerini,kelimelerin ahenkli dansıyla aktarıyor.Sümeyra kolonkanseri, onu kaybettikten sonra onunla yaşadığı ve yaşamak istediği anları , ölüm ile yaşamın vurgularını okuyoruz. türkiyede ve yurtdışında gezdikleri ülkelerde onlara eşlik ediyoruz. Fransa,Paris, Eyfel kulesi, Belçika ,Almanya nerelere gitmiyoruz ki!.
Ama ama ama yazarımızın anlatım dili , ahengi beni tek kelimeyle büyüledi. Betimlemelerin çokça kulanıldığı, her cümlenin okurken sizde hayranlık uyandırdığını,kelime haznenize nasıl bir zenginlik katığına siz bile inanamayacaksınız...
Sümeyra, yaşam ve ölüm...
Adı Ölüm; o gölge bir başrol. Ölüm, doğruyla yanlışı ayırt edebilme kabiliyetini derinden sarsarak oyunculara rollerini bile unutturabiliyordu. Ölüm; diğer tüm oyunculardan daha sahici, daha ikna edici bir role sahip. Ama ölüm hayat olmadan bir hiçti...
Not: Sırf yazım dili için yazarımız ne yazarsa okurum. Net
YouTube kitap kanalımda Oğuz Atay'ın Tutunamayanlar kitabını yarım bırakmamak için neler yapabileceğinizi anlattım: ytbe.one/Q9SFqgGWSX4
Demek bir hevesle o herkesin konuştuğu Oğuz Atay'a Tutunamayanlar kitabıyla başladın ve seni hiç sarmadı? Hatta Tutunamayanlar kitabı sana çok ağır geldiği ve akıcı gelmediği için bir köşeye
Adam "Ne yaşadım ben... Ve yaşamaktayım. Evet, sonunda bir döngüyü kırdım... Fakat başka döngülerin eşiğindeyim şimdi. Onlara, diğerlerine ne anlatabilirim gerçekten... Belki onlara yarımlığımı, eksikliğimi anlatabilirim. Karanlığımı ve Gölge benliklerimi anlatırım belki. Belki tüm varlığımla içinde olduğum, hissettiğim rüyalarımı anlatırım. Kendime, hayata yabancılığımı da anlatsam, fazla mı olur... Peki gerçekten ne anlatmak istiyorum ben ve kime anlatacağım bu kadar şeyi... Önce kendime sonra dostlarıma anlatırım belki."
Gözlerini karanlığın, Kambur Balinanın Midesinde açan Adam oraya nasıl geldiğini anlamaya çalışır. Uyandığı andan öncesini hatırlayamaz. Kafasının içinde birbirini boğan düşüncelerin, seslerin arasından sıyrılıp hayatta kalmaya ve içinde bulunduğu gerçekliği sorgulamaya, anlamaya çalışır.
“Kurtuluşum, bir umut. Yaşamım bir işkence. Beynim bir fanus. Düşlerim kar tanesi. Hepsi erimiş, hepsi kurumuş. Hepsi dağınık ve hepsi karışık. Neyin yankısı bu kulaklarımı yakan, neyin umudu bu içimde coşan.”
kitapyurdu.com/kitap/kambur-ba...
Kitabı ilk okumaya başladığımda şöyle bir paylaşımda bulunmuştum : “Bu kitabı ben nasıl okuyacağım ki, her okuduğum paragrafta bir şeyler paylaşma hissi yaşatıyor, çevreme bakıyorum, kimle paylaşacağım ki kim beni anlayacak... Heyecanla bir iki deneme yapıyorum, tık yok... İnsanın içinde bir coşku uyandıracak bir düşünce fırtınası başlatacak bir
Adı Ölüm; o gölge bir başrol. Ölüm, doğruyla yanlışı ayırt edebilme kabiliyetini derinden sarsarak oyunculara rollerini bile unutturabiliyordu. Ölüm; diğer tüm oyunculardan daha sahici, daha ikna edici bir role sahip. Ama ölüm hayat olmadan bir hiçti...