Bu senin Cinci, mahkemeye gidip karşısında karı yargıcı görünce, "Oh kurtuldum," diye sevinmiş, beyim... Geldi ki, şıkır şıkır oynuyor. "Nedir?" dedik. "İşim karı yargıca düştü. Beni çıktı sayın," dedi. "Nereden bildin?" dedik, "Karılığından bildim. Karı kısmının saçı uzun, aklı kısa olur," dedi. "Peki, sana ne sordu, karı yargıcı?" dedik. "Hiç... Boş laf... Aklı ermediği şundan belli ki... Geçmişimizi sordu," dedi. "Ya sen ne dedin bakalım?" dedik. "Ne diyeceğim? 'Geçmiş de neymiş?' dedim. 'Allahıma şükür, bugüne kadar ben karakol kapısından içeri bakmış adam değilim,' dedim. Nasıl bu karşılık böylece?" diye sırıttı. Karı yargıcı, "Peki götürün,'' demiş, o kadar... Deyiş o deyiş!.. Bu avanak, burada salıverme kâğıdını bekleyedursun, meğer gözünü sevdiğim karı yargıcı, Osmanlı toprağının altmış şu kadar iline, dört yüz şu kadar ilçesine birer kâğıt gönderip bunun geçmişini aramaya girişmemiş mi? Her yazdığı yerden nasıl karşılık gelse iyi, beyim? "Evet, Cinci rezilini biliriz. Defterlerimizde adam boyu geçmişleri vardır. Hepsi de deli kızların, saralı oğlanların ırzına geçmek üstünedir. Ele geçirdinse, sorguya morguya bakma, aman boynunu vurdur. Yok, kanuna sığdıramayacaksan, gönder gelsin, biz burada kazığa geçirelim, pisliği temizleyelim," diyorlar!