— Benim için artık bir tek sen varsın, –diye ekledi Raskolnikov.
– Birlikte gidelim. Bunu söylemek için geldim sana. İkimiz de lanetlenmişiz. Birlikte gidelim. Gözleri alev alev yanıyordu sanki. Sonya da onun için “kaçık!” diye düşündü, sonra elinde olmadan geri geri çekilerek, korku içinde:
— Nereye gideceğiz? –diye sordu.
— Ne bileyim, nereye gideceğiz. Benim bildiğim tek şey, aynı yolun yolcusu olduğumuz, hepsi bu! Hedeflerimiz aynı! Sonya hiçbir şey anlamadan bakıyordu ona. Anlayabildiği tek şey, bu adamın çok, ama çok mutsuz olduğuydu.
[Otel holü... Aynı...]
(Sabah vakti... Otel Kâtibi, Birinciye İkinci Bar Kızları, Taşralı ve Köylü Müşteriler. Orta yerdeki masanın üstünde bir teyp dönüyor. Herkes teype doğru iki büklüm... Bar kızları gündüz elbiseli ve ciddi kılıklı...)
TEYPTE REİS BEYİN SESİ - Göklerin merhamet dolu olduğuna inanıyorum. Bizse, umacı korkusuyla yorgan
Nere gidiyorsun ey bulut, nere?
Dur beni dü götür gittiğin yere.
Tut elimden, tut yukarı çek beni.
Yoldaşlık eylerim, yük olmam sana
Götür, can vereyim kuru bir cana
Su bekleyen topraklara dök beni.
Küçük bir damla say, yağmuruna kat
Yolunu bekleyen dallara uzat
Dilediğin yapraklara tak beni.
Farketmez ha Hazar, ha Yemen olsun
Yeter ki faydalı bir zaman olsun
Her ülkeye, her iklime ek beni.
Kuraklık nerdeyse oraya ilet
Doldur gözyaşımla çölleri göl et
Arada bir, limon gibi sık beni.
İşe yaramazsam yüksel güneşe
Bağla etlerimi tel tel güneşe
İstediğin derecede yak beni.