Emile Zola 'nın değil Fransız edebiyatının en değerli eserleri arasında sayılmaktadır.
Zola romanında olayları bir izleyici gibi kaydetmekle yetinmemiş, kişileri ve tutkularını bir dizi deneyden geçirirken duygusal ve toplumsal olguları bir kimyacı gibi işlemiştir.
Etine Lantier, hayatını kazanmak için Fransa'nın kuzeyindeki maden şehrine, Montsou'ya gelir. Buradaki bir maden ocağında kömür arabası iterek para kazanabileceği bir iş bulur.
Etienne; çalışkan, idealist ancak biraz da narin bir gençtir. İşçiler, madende çok kötü koşullarda çalışmaktadırlar. Çalıştıkları ocaklarda her an iç içe oldukları, göçük ya da grizu patlaması tehlikesinin yanı sıra, açlık ve sefaletle de boğuşup dururlar.
Son çare olarak gördükleri grev, onlar için kaçınılmaz olur. Her şeyi göze almaya hazırdırlar. İçlerinde filizlenen umut en büyük destekçileridir. Ne yazık ki direnişleri acımasızca bastırılır. Geride sadece ölüm, kan, gözyaşı ve yok olan hayaller kalacaktır.
Keyifli okumalar dilerim...
GerminalEmile Zola · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 201910,8bin okunma
Ölüm, insandan insanı alır. Yalanı alır, tamahkarlığı alır. İnsanı bir çiçekle, bir tozla müsavileştirir. İnsan bu yüzden ölümü sevmez. Halbuki ölüm adalettir. Ölümden korkanın, insana hiç sevgisi, saygısı olur mu ?
Tayfa kasırgadan korkar; madenci grizu ve göçük tehlikesiyle iç içe yaşar, işçi demir makinenin kayış ve çarkları arasında çalışır; ölüm ve sakatlık çalışan emekçinin karşısına heyula gibi dikilir: çalışmayan kapitalist ise her türlü tehlikeden azadedir.
metro değil bindikleri
ölüm treni!
bahçe değil indikleri
grizu cehennemi
kömür cevheri!
bulanmış kömür karasına
parça parça etleri
gidiyorlar katar katar
bir böylesi karanlıktan
bir öylesi karanlığa
gidiyorlar
sarı şapkalılar ordusunun
adsız sansız yiğitleri
Göçük altında kalan MADENCİLER şöyle dermiş: “Ölüm geldi mi, lambayı söndürür.”
Çok küçüktüm, sanırım ZONGULDAK'ta grizu patlaması sonucu pek çok emekçi hayatını kaybetmişti. O vakadan beri hem madencilerin hayatı beni kendine çeker hem da mesleklerine içkin tahammülü güç koşullar beni müteessir eder.
Yıl 1863. Fransa’da kapitalizm vahşi bir
Tayfa kasırgadan korkar; madenci grizu ve göçük tehlikesiyle iç içe yaşar, işçi demir makinenin kayış ve çarkları arasında çalışır; ölüm ve sakatlık çalışan emekçinin karşısına heyula gibi dikilir:
çalışmayan kapitalist ise her türlü tehlikeden azadedir.
Ölmek isteyen insana engel olmak kepazeliktir. Ölümü bu kadar hor görmeyin. Kâmil insan, ölüme hürmet eder. İnsanların dinlenmeye hakkı var. Ölüm dinlenmektir. Bu dünyada geçim sıkıntısı var, dedikodu var, rezil işlerde çalışma var, istediğini yapamama var. Ne kadar peynir ekmek varsa o kadar da yalan var. Hal böyleyken insanlar mecbur değil yaşamaya. Bırakın, ölmek isteyen ölsün. Kendini öldüren insanları ben çok severim. Kendini öldürmek, bir söz söylemektir.
metro değil bindikleri
ölüm treni!
bahçe değil indikleri
grizu cehennemi
kömür cevheri!
bulanmış kömür karasına
parça parça etleri
gidiyorlar katar katar
bir böylesi karanlıktan
bir öylesi karanlığa
gidiyorlar
sarı şapkalılar ordusunun
adsız sansız yiğitleri
...metro değil bindikleri
ölüm treni
bahçe değil indikleri
grizu cehennemi
bulanmış kömür karasına
parça parça etleri
dirimizi saramayan al bayrak
sarmış şimdi ölümüzü...
...
Sayfa 37 - bilgi yayınevi temmuz 1984 ikinci basımdanKitabı okudu
Şimdi güz geldi bizim buralara
Sararmış yapraklarını döküyor ağaçlar.
Çağrısız savruk rüzgar sokaklarda
Hüzündür bütün renkler şimdi Enya
Hüzündür renkler
Sessizce akıyor ırmak.
Sararmış sazlıkların arasından düşleriyle
Eylül Enya o sonsuz hüzün
Eylü’le aşkların yaprak dökümü
Denmiş isede sen sakın inanma buna
Eylül Kardelen’dir
Eylül Kardelen’dir